Bizim Salih

Kulaklarıma inanamadım. Öğretmenliğe başladığım yıldı. Dile kolay. Bahsedeceğim olay üzerinden yirmi beş yıl geçmiş. Köprü altında çok sular geçmiş bir gün ders anlatırken epeyce yorulmuşum oruçluydum sahuru tam yapamamanın vermiş olduğu bir yorgunluk da vardı üzerimde. Sınıfta bayılmıştım. Öğrencilerin idareye haber vermesiyle öğretmen arkadaşlar beni hastaneye yetiştirmişti.

Ayıldığımda başka bir manzarayla karşı karşıya geldim. Karşımda çocukluktan delikanlığa geçmeye çalışan bir genç ve onunla birlikte birkaç polisin içeriye girdiğini gördüm. Önce hırsızlıktan dolayı bu gencin hastaneye getirildiğini düşünmüştüm. Sonra biraz kendime gelince baktım ki olay farklıymış. Daha doğrusu Olayın faili olan genci tanıdım. Bu genç arkadaş bizim mahalleden Galo Nuri'nin oğluydu. Mahallede Galo Nuri, Şeyh Nuri olarak bilinir, sevilen sayılan kanaat önderi, adı üzerinde şeyh olan ama kamu görevinden dolayı şeyhliği arka planda tutan bir şahsiyetti Galo Nuri. Bir oğlu benim çocukluk arkadaşım ve sınıf arkadaşımdı.

Benim arkadaşım Abdülkadir'in küçüğü psikolojik sorunları vardı. O zamanlar psikoloji, psikiyatri bilmediğimiz için cin çarpmış derlerdi. Bilemiyoruz. Belki de cin çarpmış, cinlerle diyalog içindeydi.

Polisler, hastaneye Galo Nuri'nin psikoloik sorunları olan oğlu Salih'i getirmişti. Salih psikolojik sorunları olduğundan dolayı ailesi mümkün mertebe onu dışarıya çıkartmıyordu. Ailesi biliyordu ki Salih dışarı çıkarsa ipini koparır. Deliliğini ilan eder, mahallenin başına bela olurdu. Salih, mahallenin diğer delileri gibi, Deli Seydo, Deli Muzaffer gibi şehrin de üçüncü delisi olur. Çocuklar sabah akşam peşinde koşar, ona taş atar, teneke bağlarlardı. Aile özellikle baba var olan saygınlığını bozmamak adına Salih için büyük çaba gösteriyordu. Şehir küçük olduğu için var olan itibarlarına leke sürülecekti.

Hastanedeki olaya gelelim. O gün her ne hikmetse bizim Salih evden kaçmıştı. Sonradan abisinden öğrendiğim üzere olay şöyle gelişmişti. Salih yine durduk yere evde bir taşkınlık yapmış. Evdekilerin huzuru bozulmuş. Baba, Salih'e bir tokat atmış. "Vay! Sen bu tokatı nasıl bana atarsın." muhabbeti ortaya çıkmış. Atarsın atamazsın muhabbetine ailenin diğer fertleri karışmış. O zamana kadar sürekli kilitli olan bahçe kapısı tesadüfen açıkmış ve Salih bir yolunu bulup bahçe kapısından dışarıya firar etmiş.

Evden firar eden Salih boş durur mu Soluğu karakolda almış. Babasının kendisini darp ettiğini, babasından şikâyetçi olduğunu anlatmış. Karakoldaki polisler de Salih'in ifadesini aldıktan sonra üzerinde yara bere izi de görünce onu hastaneye darp raporunu almaya getirmişlerdi. Salih kendince şöyle bir akıl yürütmüş. Babası hakkında şikâyetçi olursa babası hapse girecek kendisi de rahat bir şekilde dışarı çıkacak. Dahası rahatça bir hayat yaşayacaktı. Zaten daha önce Salih dışarıda rahat ve konforlu bir hayat yaşıyormuş. Hangi bakkala gitse ona her şey bedavaymış. Hangi lokantaya gitse, hangi manav, kısacası nereye gitse ona her şey bedava imiş. Salih tekrar bu konforlu hayatının peşindeymiş. Ama babası Galo Nuri, bunu gururuna, aile saygınlığına yediremiyordu. Hele çocuklara sataşması ve çocukların ona taş atması, evlerin camlarının kırılması Salih için bardağı taşıran son damlaydı.

Salih bunun için karakola gitmiş ve polislerle birlikte sonradan hastaneye gelmişti. Salih'in polislerle hastaneye gelmesi bu yüzdendi. Ramazan ayı ve öğle sıcağında bütün bunlara şahit olmuştum. Hastanede ayıldıktan sonra bütün bu manzarayı görmem beni tekrar bir baygınlığa sürükleyebilirdi. Belki metanetli duruşum buna elvermedi, belki de baygınlık süremin uzunluğundan dinlenmiş ve dingin bir duruma gelmiştim. İki sebep de doğruydu. Salih'in babasını hapse atma fikri, zekâsını bu kadar dar alanda kullanması şimdiye kadar kurnaz delilerde gördüğüm olağan bir haldi.

Hasta halimle olaya müdahale etme ihtiyacını duydum. Önce Salih'le konuştum. Meseleyi bana anlattı. Galo Nuri'yi şikâyetin mahalleli açısından kabul edilemeyeceğini, hepimizin üzüleceğini söyledim. O ise babasının evde kalmasını kendisi için bir tehlike arz edeceğini söylüyordu. Vücudunda yara bere olduğunu, darp edildiğini söylüyordu.