Muhalefetin siyasetine ''AKP yargısı'' ayarı
ERTUĞRUL AKAR
Dünyada hiçbir siyasi süreç artık sadece "ülke içi mesele" değildir.
Küresel düzenin aktörleri, çıkarlarına uygun iklimi oluşturmak için ülkelerin siyasetini dizayn eder. Kimine demokrasi dersi verir, kimine ekonomik reçete. Ama hedef aynıdır: Kimin yöneteceğine, kim karar verecek
Bugün Türkiye de bu küresel dizayn çabalarının tam merkezinde yer alıyor.
Yıllardır seçimlerle, yargı süreçleriyle, medya algılarıyla bu milletin iradesine müdahale edilmek isteniyor. Ancak Türkiye artık eski Türkiye değil. Devlet aklı, millet şuuru, siyasi refleksleri güçlenmiş bir ülke var. Ve bu yeni Türkiye, artık yönlendirilen değil; yön veren bir ülke haline geldi.
Eskiden darbelerle yapılırdı bu dizaynlar.
Artık hukuk kılıfına bürünmüş mahkeme süreçleri, medya kampanyaları ve "demokrasi" adına dayatılan kararlarla yürütülüyor.
Türkiye'de son yıllarda yaşanan bazı yargı süreçleri, aslında bu dizaynın yeni biçimlerini gözler önüne seriyor.
Bunun en güncel örneği: CHP'nin son kurultay davası süreci.
Bir yanda "demokrasi", "değişim", "parti içi irade" söylemleri...
Diğer yanda mahkemeye taşınan delege tartışmaları, iptal talepleri, iç hukuk yolları ve perde arkasında dönen güç mücadeleleri.
Bu tabloya dışarıdan bakan herkes şunu görüyor:
Türkiye'nin ana muhalefet partisi bile küresel dizaynın laboratuvarına çevrilmiş durumda.
Hangi liderin ön plana çıkacağı, hangi ekibin tasfiye edileceği, hangi söylemin "Batı'ya daha uyumlu" olacağı - hepsi dikkatle izleniyor, yönlendiriliyor.
CHP kurultay davası, sadece bir "parti içi hukuk meselesi" değildir.
Bu, Türkiye'deki siyasal sistemin nereye evrileceğini test eden bir süreçtir.
Dikkat edin:
Her seçim sonrası "meşruiyet tartışması", "değişim rüzgarı", "parti içi demokrasi" gibi söylemler, hep belirli merkezlerden pompalanıyor.
Amaç, siyasal istikrarı değil; istikrarsızlığı dizayn etmek.
Türkiye'de iktidarı değiştiremeyenler, muhalefeti şekillendirerek denge kurmaya çalışıyor.
Bu yüzden CHP'deki liderlik mücadelesi sadece bir iç yarış değil; dışarıdan yönlendirilmiş birstratejik yeniden dizayn süreci olarak okunmalıdır.
Kurultayda yaşanan krizler, delegelerin tartışmalı oyları, iptal davaları ve yargı süreci, tam da bu amaca hizmet eden bir kaos görüntüsü oluşturuyor.
Bu görüntü ise Türkiye'nin "yönetilemeyen ülke" imajını uluslararası alanda yeniden üretmeye yarıyor.
Küresel aktörler şunu iyi bilir:
Bir ülkeyi dışarıdan yıkamazsan, içeriden karıştırırsın.
Ekonomik baskı, medya operasyonu, hukuk tartışması, parti içi kriz - hepsi aynı zincirin halkalarıdır.

13