Başörtüsü sorunu değil, hatalı kodlama sorunu

Başörtüsü meselesi seneler sonra yeniden ülke gündemine gelmeyi başardı ya. Vallahi bravo bize. Bilim ve akademi dünyası da siyaset dünyası da basın da günlerdir "başörtülü psikolog olur mu" gibi saçma sapan bir sorunun peşine takılmış durumda. Koca koca adamlar bu gayr-ı ciddi tez üzerine ciddi ciddi değerlendirmeler yapıyor. Ben sorunun cevabını biliyorum. İsterseniz tüm boyutlarıyla anlatabilirim. Bu en kolayı. Fakat daha karmaşık başka bir durum var. Bu küçük küçük olaylara takılarak meselenin özünü kaçırıyoruz...Cumhuriyet'le birlikte oluşturulan bir vatandaş kalıbı var. Bu sadece bizim için değil. Tüm ulus devlet kuruluşlarında bu kalıplar konur. Bizde de net bir etnik, dini, mezhepsel aidiyet çerçevesi çizilmiş. Türk, SünniHanefi Müslüman ama seküler. Bütün kurumlarımız bu mevcut statükoyu muhafaza etmek üzere programlanmış. Bu çerçevenin dışına taşan her konu, ekstra yeni bir tartışmanın da fitilini ateşlemiş. Bu, seksen yıldır böyle. Oysa Erdoğan ve kadrolarının sessiz devrimi ile birlikte, bu dar kalıplara sıkışmış "makbul vatandaş" tanımı değişti. Kürt de sadece Kürt olduğu için haksızlığa uğramıyor artık, Alevi de, Ermeni de. Daha çok yeni İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıkladı: Kamuda babası Alevi Dedesi olan da mülki amir olarak görev alıyor, Ermeni kökenli olan da. Demek ki bu tartışma çoktan tarih olmuş durumda. Başörtülü memurlarımızı saymıyorum bile. Biz bu saçma sapan ayrımcılığın üzerini çizeli çok oldu. Şimdi yeniden bu tip tartışmaların karşımıza çıkması, bu sorunun varlığından kaynaklanmıyor. O yüzden dedim size, en kolayı "elbette başörtülü psikolog olur" demektir. Oysa seksen senedir tahkim edilmiş bir anlayışı dönüştürebilmek gibi çok daha zor ve karmaşık bir iş var önümüzde. "Başörtüsü ile şunu bunu yapamazsın" diyenler, bu sürecin en masumlarıdır. Hatta daha da ileri götüreyim meseleyi, başörtüsü karşıtlığının sorunlu