200 dakikayı paylaş

Euroleague'de temsilcilerimiz Fenerbahçe Beko ve Anadolu Efes'in mücadelesi sürüyor. Neredeyse tüm maçların ortada olduğu, her türlü sonuca açık bu lig, basketbolseverlerin ilgi odağı. Kimin kazanacağı çoğu zaman son dakikada belli oluyor. Bu kadar dengeli ve heyecanlı bir yarışı, herkesin son haftaya kadar nefesini tutarak izlemesi çok doğal.

Doğallıktan uzak olan, sporcuların yaşadığı yoğun tempo. Yıl boyunca oyuncuların kendi, lig ve kupa maçlarını hesaba katar, bir de hazırlık dönemini eklersek toplam maç sayısı 85'i buluyor. Haliyle, iddialı kulüpler geniş kadrolar kurmak zorunda. Çoğu takımın kadrosunda 15 veya daha fazla oyuncu var. Buna karşın sakatlıklar koçların korkulu rüyası olmayı sürdürüyor. Sezon ortasında takviyelerle sakatların yerini doldurmaya çalışsalar da sakatlıktan dönenlerle birlikte ellerindeki kadro şişiyor. Bu sefer de yöneticiler, geçici çözüm olarak gördükleri oyunculara kulüp arama derdine düşüyor. Bütçeler altüst oluyor, başarıya giden yolda en önemli faktörlerden biri olan takım kimyasından eser kalmıyor.

Geniş bir kadroya sahip olmak bir koç için büyük bir konfor mudur Bence tartışılması gereken bir konu. Üst düzeyde 8-9 oyuncusu olan, kadrodaki diğer isimleri genç ve antrenman temposunu yukarı çekecek çalışkan görev adamlarından oluşan takımlar, Euroleague'de zorlu sezon için daha uygun gibi geliyor bana. Tamamı tecrübeli oyunculardan kurulu geniş kadrolarda teknik ekip, tıbbi desteğe (hem fiziksel hem de psikolojik açıdan) çok daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bazı yıldız oyuncular kendi kişisel kondisyonerleriyle çalışıp, özel destek alsalar bile sıkışık takvimde sorunları çözmek kolay değil.