Bu kez yazıma bir anekdotla başlıyorum. 2011 yılında Cholet ile Euroleague oynuyoruz. 1.5 milyon Avro oyuncu paramız vardı. Yanılmıyorsam kasım ayıydı. İçeride oynayacağımız maçta rakip Fenerbahçe'ydi. ok kuvvetli ve bize nazaran 10 misli bir bütçesi olan Fenerbahçe, Euroleague'de ve milli ligde namağlup yoluna devam ediyordu. Tam anlamıyla bir büyük armadaydı. Maç öncesi bazı istekleri oldu. 50 bin nüfuslu bir şehirde bu istekleri karşılamak zor oldu. Belediye başkanının yardımıyla sorunları çözdük. Maç biletlerinin birkaç hafta önce bittiğini hatırlatmak isterim. Müthiş bir maç sonunda 6-7 sayı farkla galip geldik (Rövanş maçını hiç sormayın Fenerbahçe bizi ezdi geçti!). Esas konumuz buradan sona başlıyor...
Her zaman olduğu gibi üst katta bulunan ofisimize çıktık. Maçın aksiyonlarını video yardımıyla inceledik. Hatalarımızı belirleyip önümüzdeki günlerde neler çalışmamız gerektiğini saptadık. Büyük sevinç içindeydik. Bir anda odaya (kapıyı çalıp) kulüp başkanı içeri girdi. Elinde maçın istatistik kağıdı vardı. Nazikçe masaya bıraktı ve Fransız oyuncularının oynama sürelerinden hiç memnun olmadığını belirtti. Dikkatli bakınca haklı olduğunu gördük. Bunun düzeltilmesi gereken bir sorun olduğunu söyledikten sonra sessizce odadan çıktı. Bu olay benim için bir dönüm noktası oldu diyebilirim. O küçücük şehirden kimleri mi yetiştirdik Benim dönemimde üst düzey diyebileceğimiz Gelabale, De Colo, Beaubois, Kahudi, Causeur, Seraphin, Gobert, Hayes... İlk aklıma gelenler bunlar. Başkanlar, koçlar, genel menajerler değişti, ama fabrika (!) hâlâ oyuncu üretimine devam ediyor. Kulübün genleri hâlâ ilk kurulduğu 1975'ten beri korunuyor.