Rest!

MHP'NİN hedef olduğunu, olacağını kaç zamandır yazıyorum. Bunun nedeninin de KÜRESEL sonuçlar doğuracak olan BÖLGESEL politikalar olduğunu belirtiyorum. Bazıları ısrarla, bıkmadan usanmadan içerideki Ayhan Bora Kaplan ve suç örgütünü, itirafçı Serdar Sertçelik'i, konuya dahil olan polis müdürlerini, KÖZ DOSYASININ tekrar gündeme getirilmesini, Sinan Ateş suikastı ile tüm yolların ÜLKÜ Ocakları'na oradan da MHP'ye UZANMASINI, mafya arasındaki çekişmeleri, BAKANLAR üzerinden başlatılan tartışmaları, GRİ LİSTE'yi, Şimşek'in ekonomik programını ve pek çok başlığı TEK PARANTEZDEN inceliyordu.
7 Ekim HAMAS saldırısından sonra bölgenin değişeceğini çok kez yazdım. Adım adım kapımıza dayanacak gelişmeler olacaktı.
İsrail'in vahşetlerine vahşet eklemesi de MHP'nin yakıcı bir şekilde hedef olması da aynı PAYDANIN aynı kurgunun aynı aklın ürünüydü.
Açalım...
İsrail katliamlara aralıksız devam ederken, hemen aşağımızda ROJAVA'da yani bizim "TERÖRİSTAN" onların "BATI KÜRDİSTAN" dediği yerde daha önce ertelenen seçimlerin yapılması gündemde. 11 Haziran 2024'te bölgede yaşayanlar sandık başına gidecek.
Peki bölge ABD'nin kontrolünde mi Silah ve para dahil her türlü destek veriliyor mu Kesinlikle evet... Peki PYD, PKK'nın Suriye kolu mudur Kesinlikle... ABD eliyle bölgede DEVLETLEŞME süreci başlatıldı mı Net olarak evet... Kuzey Irak'ta olan biten de bu kulvarda olmasına rağmen başka dengeleri ve güçleri içinde barındırıyordu.
Yani sınırlarımızın aşağısında bir can sıkan KÜRT KARTI vardı. Masaya gelmişti. Doğru mu Doğru...
Seçim yapılması düşünülen bölgede Araplar-Süryaniler-Kürtler- Keldaniler-Asuriler bulunmakta.
Nüfusun 5 milyondan fazla olduğu sandığa gidecek olan kişi sayısının da 3 milyon olduğu tahmin ediliyor.
ABD'nin oyun kurduğu, öne attığı, yön verdiği KÜRTLER'in nüfusu ise kabaca YÜZDE 25 gibi... Barzani çizgisindeki Kürt partilerinden oluşan Suriye Kürt Ulusal Konseyi'nin bu seçimleri boykot ettiğini de unutmamak gerekiyor. "PKK silahlarının gölgesinde demokratik seçim olamaz" diyorlar.
Yani ABD, IRAK'a geliyor rejimi tasfiye ediyor, sonrasında büyük oranda çekiliyordu. Çok kişi "ABD, IRAK'TA BATAKLIĞA SAPLANDI" yorumu yapıyordu.
Şaka gibi. Oysa istenen bölgenin haritasının değişmesiydi. Kürtler'in bir güç olarak meydana çıkarılmasıydı.
O günden bu yana yani 1991'den beri zaman onların istediği gibi akıyordu. Almak istedikleri neydi de alamamışlardı! Şimdi gelinen noktada KUZEY IRAK'la ilgili benzerlikler vardı. Yaşı yetenler hatırlayacaktır! Barzani-Talabani için ne manşetler atıldı. Ne yazılar kaleme alındı. Hakaretlerin bini bir paraydı.
Pasaport verildiği halde KABİLE diyerek AŞİRET diyerek sorunu çözeceğimizi sanıyorduk. Küçük görerek elimizi tetiğe götürerek sorunu ortadan kaldıracağımızı düşünüyorduk. 1990'lardan bu yana gazetelerin, TV'lerin yayınlarını düşününce bir DEVLETİN refleksini üstüne ekleyince sanırım ARALIKSIZ OLARAK GÜVENLİK KORKUSUYLA HAREKET ETTİĞİMİZ ORTAYA ÇIKIYORDU.
Elbette etrafımızda tehditler vardı. Ancak TÜRKİYE bizlerin sandığından çok daha büyük bir devletti. Dilimize doladığımız tehlikeler bizi en fazla gülümsetmeliydi. Bölgede oyunu kuranlar gücümüzü biliyor biz ıskalıyorduk. Bir de önleyemediğimiz korkularımız vardı. Türkiye'ye rağmen bir adım atılamaz, atılsa da sonuç alınamazdı. Bunu o kadar iyi biliyordum ki! Gariptir KÜRESEL GÜÇLER de bunu çok iyi ezberlemişti. Tüm bunlara rağmen elimizdeki silahı gösterip gelişmeleri önlemeye çabalıyorduk.
Oysa KUZEY IRAK'ta bir benzerini yaşamış ve sonra kulvar değiştirilmişti. Farklı yollar denenmişti ve denenmekteydi.
ABD ya da başka bir gücün TÜRKİYE'ye rağmen bir KÜRT DEVLETİ kurması mümkün değildi. İstiyor gibi yapsalar da isteyemezlerdi... Çünkü bu TÜRKLER'i kaybetmek anlamına gelirdi. Yapamazlardı. Asla ve kat'a KÜRTLER için koskoca Türkiye'yi yitirmeye razı olamazlardı!
FAKAT! Pazarlık gereği, bölgesel kurguları için ANKARA'nın nabzını yükseltiyorlardı. Amaçları başından bu yana bölgeye inen TÜRKİYE'nin atacağı FORMATLA ilerlemekti. Öcalan da bu nedenle verildi zaten.
Türkiye bölgenin hakimi olursa AVRUPAİNGİLTERE olamaz frekansına inanıyorlardı.
Terörle canı yıllardır yanan Türkiye de bunun BÖLGESEL AMELİYAT OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORDU.
"Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan" olma korkusu vardı. Çok anlaşılır ve doğaldı. Müttefiklerimizin sınırları değiştirerek bizi hedef yaptığını düşünüyorduk. Bu yönde veri de yok değildi. Atladığımız ise ABD'nin bizle değil AVRUPA ile uğraştığı gerçeğiydi. Kürt kartı masaya gelince arkada da ABD olunca haliyle tehdidin algısı büyüyordu. Devlet Bey, "Esad ile anlaşalım. Terörün kökünü birlikte yatağında kazıyalım" önerisi getiriyordu. Başkan Erdoğan da önceki gün EFES-2024 Tatbikatı'nda "Suriye'de halen kaos ve istikrarsızlık hakim. Terör örgütünün, halk oylaması bahanesiyle ülkemizin ve Suriye'nin toprak bütünlüğüne yönelik mütecaviz eylemlerini yakından takip ediyoruz. Türkiye, güney sınırlarının hemen ötesinde Suriye'nin ve Irak'ın kuzeyinde bölücü örgütün bir teröristan kurmasına asla izin vermeyecektir..." çıkışına imza atıyordu.