Gerisi detay

ORTA DOĞU, Afrika ve Ukrayna şu an için küresel savaşın ana merkezleri.
Türkiye'nin etrafı da aynı şekilde... Aslında Sovyetler'in dağılmasıyla başlayan mücadele 2000'lerde hız kazandı şimdi ise sonuç almaya doğru gitmekte. Durumu en net anlatan ve çekinmeden konuşan lider Macron. Geldiği günden bu yana karşıya ABD'yi koydu. "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" derken çok şey anlattı. Rusya'nın UKRAYNA'yı işgalinin ilk gününden bu yana "Bu Avrupa'yı bitirme, çökertme operasyonu. Gizli ittifak ABD ile Rusya arasında... Anlaştılar.
AB'ye saldırıyorlar..." diye yazıyorum.. Fransız lider Macron da savaşın başlamasından bir süre sonra yazmaya çalıştığım noktalardan yürümeye başladı.
Rusya'nın müdahalesini UKRAYNA ile sınırlı tutmadı.
Geçtiğimiz günde bir TV'ye verdiği röportajda "Savaş artık Avrupa topraklarında...
Strazburg ve Lviv arasında 1500 kilometreden daha az mesafe var" dedi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, rakip olarak nitelendirdiği Rusya'nın, savaşı kazanması halinde Avrupa'nın güvenilirliğinin sıfıra ineceğini söyledi. Moskova yönetiminin savaşı kazanması halinde asla güvende olamayacaklarını da sözlerine ekledi. Soru üzerine Macron "Tek hedefimiz var;
Rusya savaşı kazanamaz ve kazanmamalı.. Onlar artık hasmımız.." cevabı verdi.
Geçtiğimiz günlerde çok tartışılan Ukrayna'ya asker yollama meselesi yine açıldı. Gelen soruya cevap olarak "Tüm bu seçenekler mümkün, bunun tek sorumlusu Moskova rejimi olur" değerlendirmesi yaptı...
Yani Macron, RUSYA'nın operasyonunu AVRUPA'ya yapıldığını açık net söylüyordu.
Diğer üyeler korktuğu için bu kadar cesur değillerdi... Bir de kimse "Rusya, Avrupa ile arası bu kadar iyi durumdayken, stratejik ortaklık neredeyse kurulmuşken bu savaşı neden başlattı" sorusunu sormuyordu!
Neyse...
Geçtiğimiz yıl yapılan seçimlerde POLONYA'da iktidar değişti. Sekiz yıldır kesintisiz bir şekilde iktidarda bulunan ve ülkenin rotasını muhafazakâr-milliyetçi bir çizgiye oturtarak yavaş yavaş Avrupa'dan uzaklaştıran Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) egemenliği sona erdi. Polonya'yı AB ile bütünleştirmek için ANT içmiş bir isim Başbakan oldu. Donald Tusk... Tusk, 2007-2014 arası BAŞBAKANLIK yapmıştı.
Daha sonra Avrupa Konseyi Başkanı olarak gördük. Bu görevi de 2014'te üslendi. 2019'a kadar da sürdürdü. Hem Başbakanlık döneminde hem Konsey Başkanlığında Tusk'ın net olarak ABD karşıtı olduğunu görmek zor değildi.
Mesela Tusk Konsey Başkanı iken "Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump muhtemelen AB'nin en zorlu sınavı" açıklaması yapıyordu.
Trump'ın İngiltere'nin ayrılma kararını memnuniyetle karşıladığını, AB'ye ticarette 'düşman' muamelesi yaptığını ve transatlantik savunma birliği olan NATO'nun değerini sorguladığını hatırlatarak AB'ye karşı en büyük tehditlerden biri olduğunu belirtiyordu. Alman haftalık dergisi Die Zeit'a konuşan Tusk, "Tarihte ilk defa Avrupa'ya karşı bu kadar açıktan hasmane tavır koyan bir Amerikan başkanı görüyoruz.
Brexit'i destekliyor ve birliğimizin parçalanması için dua ediyor..." ifadelerini kullanıyordu.
"Gerçek jeopolitik sorun rakibinin değil, en yakın dostunun hareketlerini tahmin edemediğin zaman ortaya çıkar. İşte okyanusun ötesindeki (ABD) ortağımızla böyle bir sorun yaşıyoruz.
Çünkü ABD'nin artık çok fazla dostu yok..." çıkışıyla AVRUPA'nın ana fikrini söyleyebilecek kadar cesurdu.
Polonyalı siyasetçi bir keresinde de durumu tıpkı Macron gibi ortaya koyuyordu.. "Eğer Avrupa kendi güvenliğiyle gerçekten daha büyük ölçüde ilgilenmeye başlamazsa, Avrupa'nın güvenliğini yalnızca ABD'nin iyi niyetine ve savunma isteğine bırakırsak, o zaman er ya da geç felaketle sonuçlanacaktır..." İkinci kez BAŞBAKAN olarak gelen Tusk, Ukrayna'ya yapılması konuşulan yardımın ABD'de CUMHURİYETÇİLER tarafından budanmasına isyan ediyor ve "YAZIKLAR OLSUN