Büyük tasfiye

ÖRNEK bu ya... Türkiye'yi AKDENİZ'deki bir uçak gemisi gibi düşünün. Bu geminin hareketi herkes için son derece önemliydi. Ya CEBELİTARIK'tan çıkıp BATI'ya doğru yol alacak ya da SÜVEYŞ'i kullanıp DOĞU'ya sefer yapacaktı. Limana demir atıp bekleyemezdi... Bu ihtimal hiç masad a yoktu. AÇIK DENİZLERE İKİ KAPI VARDI YANİ... TÜRKİYE'nin rotası yönü önemliydi. Son 15 yıla bakın. Ankara bu arayıştaydı. Karar verildiği zaman da tercih hangi YÖN ise o formata uygun tayfa bulunurdu. Kadrolar buna göre şekillenirdi. Çünkü geminin içinde kalanlar seyahati sabote edebilirdi. Risk alınamazdı. Kabaca son yıllarda yaşananları böyle anlatabiliriz... Daha önce sık sık 2013'teki türbülansları aktarmıştım. İçeride dışarıda olanları sıralamıştım. Bugünü anlamak için şimdi de 2016'ya bakmak gerekiyordu. Önce Fransa ile Almanya'nın birlikte hedef alındığı tarihe gitmek şarttı... 2015'e... 13 Kasım 2015'te saat 21:16'da Paris ayağa kalktı. Birinci, onuncu ve onbirinci bölgelerle birlikte FRANSA-ALMANYA karşılaşmasının oynandığı Stade de France'ın önü kana bulandı. Silahlı ve bombalı saldırılarla PARİS kabusu yaşadı. Fransa tarihinin en can yakıcı günlerinden biri yaşanmaktaydı. Terörist saldırılarla toplamda 150'ye yakın kişi hayatını kaybetti. Saldırganların kaç kişi olduğu ise hala belli değil... 10. bölgedeki Le Petit Cambodge isimli restoran ile 11. bölgedeki Bataclan isimli tiyatro salonuna yapılan saldırıda 110 kişinin öldüğü söylendi... Peki bunları kim yapıyordu Baldırı çıplak üç dört serseri mi Elbette hayır. BÜYÜK İSTİHBARAT SERVİSLERİ eylemlerin arkasındaydı. Fransa-Almanya maçı hedef seçiliyor ve eylemler üzerinden bu BİRLİK hedef alınıyordu. Bir güç "İKİNİZİ BİR ARADA TUTMAYACAĞIM. AVRUPA'yı dağıtacağım..." diyordu. Terör üzerinden... Zamanı ileri alalım... 14 Temmuz 2016'da saat 23.00'de Fransa'nın turizm merkezi NİCE kentinde katliam yaşanıyordu. Fransız İhtilali'nin yıldönümünde düzenlenen BASTİLLE GÜNÜ kutlamaları için kalabalık şehrin meydanında toplanmıştı. Katil BEYAZ TIR, Promenade des Anglais Caddesi'nde toplanan kalabalığın içine daldı. 84 kişinin ölümüne yol açtı. Bir güç FRANSA'ya meydan okuyordu. Aynı şekilde ALMANYA da benzer olayları yaşıyordu. NOEL'de TIR mağazaya dalıyordu. Bizde de frenler patlıyordu! Aynı tarihlerde AVRUPA ile birlikte TÜRKİYE terörden çok çekiyordu. 10 Aralık 2016'da saat 22:29 gibi acı haber, ajanslara düşüyordu... Beşiktaş'taki VODAFONE PARK yakınında ve Maçka Demokrasi Parkı'nda iki ayrı terör eylemi gerçekleşiyordu. İlk saldırıda bomba yüklü araç polis otobüsünün yanında patlatılıyordu. Hemen arkasından ikincisi geliyordu. CANLI BOMBANIN DOLMABAHÇE'ye doğru geldiğini gören emniyet mensupları teröristi durdurmak için hamle yaparken patlama yaşanıyordu. Saldırılar sonucunda 39 emniyet personeli şehit olurken, 7 masum insanımız da hayatlarını kaybediyordu. 28 Haziran 2016'a gelindiğinde bu kez ATATÜRK HAVALİMANI baskınını yaşıyorduk. ÜÇ SALDIRGAN dış hatlar terminalinde önce uzun namlulu silahlarla etrafa ateş açtı, ardından da üzerlerindeki bombaları patlattı. Saldırıda 45 kişi hayatını kaybetti. 236 kişi de yaralandı. Aynı yılın son günü yani 2016'yı uğurlarken terör, yine sahne alıyor bu kez de ünlü eğlence mekanı REİNA'da ortaya çıkıyordu. 2017'nin ilk saatlerinde ajanslar dünyaya kanlı saldırıyı duyuruyordu. Baskında 39 kişi hayıtını kaybederken 70 kişi de yaralanıyordu. Saldırı günlerce dünya medyasının manşetlerinde kalıyordu. Bütün eylemleri yazmaya niyetim yok... Amacım bunların arkasındaki güce dikkat çekmek. Böylesine eylemleri sadece BÜYÜK İSTİHBARAT ÖRGÜTLERİ yapabilir. Bu çaptaki operasyonların kişilerle ilgili bir tarafı yoktur. Hem Avrupa'da hem Türkiye'de yaşanan onca eylemin amacı BAŞKENTLERİ istenilen ROTAYA oturtmak içindi. Fransa ile Almanya'nın BİR olamayacağı saldırılarla gösterilirken bize de "TARAFINIZI SEÇİN" diyorlardı. Türkiye koca bir uçak gemisi ise gideceği rota sadece kaptanı ve mürettebatı ilgilendirmiyordu. Kime gidip kime yardım edeceği gücünü kime katacağı da çok önemli ve değerliydi. Bu nedenle BÜYÜK GÜÇLER kabul etmese de bal gibi TERÖR kullanılıyordu... ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE bir ifade biçimi haline gelmişti ne yazık ki... Can yakan