Bakış açısı
TRUMP'IN ikinci kez gelmesi, bir seçimin ilerisine geçip Washington'un küresel tutumundaki eğilimleri de muhtemel değişimleri de tartışmaya açtı. Takip edebildiğim kadarıyla pek çok analizde Ankara'nın da özellikle "KÜRT KARTI" meselesinde Trump'ın Beyaz Saray'a geçmesini beklediği ileri sürülüyor.
Ankara'da Trump'ın gelişiyle YUMUŞAK bir esintinin geleceğini de düşünen çok.
Haklı olabilirler. Ben öyle düşünmüyorum...
Başkan Biden döneminde KURUMLAR ARASI ilişkiler yürür gibi görünse de Başkan Erdoğan, Washington'a gitmedi, Beyaz Saray'da ağırlanmadı.
Biden da Ankara'ya gelmedi.
Bu kopukluk daha önce görülen bir savrulma değildi. Öncesinde Trump, Başkan Erdoğan'la iyi bir iletişim içinde de olsa NET ve ACI konuşuyordu.
"EKONOMİNİZİ BATIRIRIM" diyebiliyordu.
"General Mazlum'la anlaş" diye mektup yolluyordu. Sadece belli başlı CIA operasyonlarına izin vermiyor, bunu da ÖDÜL olarak Ankara'nın önüne getiriyordu. İki başkent birbirlerinin ayaklarına basmadan ilerliyordu.
Tabii burada 15 Temmuz Kalkışması ve Türkiye'nin ondan sonra izlediği rotanın da doğal olarak etkisi vardı.
2016 Temmuz'undan sonra Türkiye, İngiltere ile yeni bir kulvara giriyor KÜRESEL RİTMİNİ değiştiriyordu.
Bunun Washington tarafından bilinmemesi mümkün değildi. Beyaz Saray-Beştepe kopukluğu biraz bu nedenleydi...
Genel olarak CUMHUR İTTİFAKI bölgede ve küresel denklemde LONDRA ile yürümeyi çıkarları açısından daha doğru buluyordu.
Son günlerin vazgeçilmez manşeti olan Kürt Kartı'na da aynı çerçeveden bakmak durumundaydık. Devlet Bey "VAKİT TAMAM" dediğinde, "Öcalan gelsin Meclis'te konuşsun. Terörü bitirdiğini açıklasın" çağrısı yaptığında hep bir noktanın altını çizdim. Öcalan bölgeyi, dünyayı bilen ve kafa yoran biriydi. Öyle ya da böyle pek çok istihbarat örgütüyle oturup kalkmışlığı vardı. Son tahlilde AMERİKA'ya yakındı. Çünkü CIA, ÖCALAN yerine gelecek isimleri tasfiye etmişti! NET...
Devlet Bey, ÖCALAN kartını açınca 15 Temmuz'dan sonra LONDRA'ya yakın duran rotanın terk mi edileceğini sordum. Sorguladım.
"CUMHUR İTTİFAKI burada ayrılıyor muydu" sorusuna cevap aradım. Merak edilen asıl mesele buydu.
Derken Devlet Bey, üç haftalık ritmine son verdi.
Başkan Erdoğan'la görüştü.
"Cumhurbaşkanımızla aramızda sarsılmaz bir bağ var. Cumhur İttifakı Türkiye Cumhuriyeti'dir, Türk milletinin özüdür. Yedi düvel topuyla tüfeğiyle üzerimize gelse bile ilke ve irademizden milim taviz vermedik, vermeyeceğiz..." dedi. Bu cümlelerin de yer aldığı konuşmasında oluşan GRİ BÖLGEYİ KALDIRIP ATTI.
Konunun özüne inen DEVLET BEY, "Buradan bütün Kürt kardeşlerime sesleniyorum;
PKK Kürtleri temsil edemez.
Dün teröristbaşının uşağı olanlar şimdi Amerika'nın uşağı olmuşlar. Biden'ın üvey evlatlarına Türk milletinin asil evlatlarını kurban edemeyiz.
Buna hakkınız yok. Gelin bir olalım hep beraber Türkiye olalım..." sözleriyle ÖCALAN'ı Amerika'dan ayırıyordu. Bu yeni adımdı. 3 haftadır yükselen tansiyonu özetleyen bir hamleydi...
Eski MİT MÜSTEŞARI Şenkal Atasagun'un o dönem medyada önemli yer tutan isimleri ağırladığı ve "Amerika bize Öcalan'ı hayatta tutma garantisiyle verdi. 10 yılımız var.
Bu işi bir şekilde çözmeliyiz" dediği aktarılıyordu. Şenkal Bey ile Devlet Bey'in yakınlığı da çok konuşulan konuların başında gelmekteydi.
Devam...
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, "Kürtler büyük bir millettir, siyasi bağımsızlığa sahip olmayan milletlerden biridir. Onlar bizim doğal müttefikimizdir" diyerek bölgedeki siyasi fay hatlarını işaret ediyordu. Devlet Bey de ön alarak ÖCALAN üzerinden yani AMERİKA'nın teslim ettiği teröristbaşı üzerinden başka bir oyun kuruyordu. PKK'yı, YPG'yi, Biden'ın üvey evlatları olarak niteliyor ÖCALAN'ı Ankara'ya yakınlaştırıyordu.
ÖCALAN'ın sahne almasıyla KURULAN BÜYÜK