Arda Güler

GÜRCİSTAN maçına gidememiştim. Harika bir başlangıçtı. Mert ve ARDA'nın golleri turnuvanın iki başyapıtıydı. Yıllar geçse de hatırlanacaktı... Millilerimizin aldığı bu galibiyet beni PORTEKİZ karşılaşması için Dortmund'a attı. Gidiyordum...
Maçtan çok ARDA'yı izlemek için... Herkes ondaki özellikleri sıralıyordu. Herkes birine benzetiyordu.
Ben o gruptan değildim. Duruşu, sahaya bakışı, topu kontrolü ve son kullanıcı olarak ısrarı onu farklı kılıyordu.
EN büyük yeteneği, EŞSİZ YETENEĞİNİ
SERGİLERKEN sakin kalmayı başarmasıydı. ÜÇ dünya kupası oynamış gibi olgun, ne yaptığını bilen, asla acele etmeyen, en doğru kararı en kısa zaman içinde veren, kadife dokunuşlarıyla topun istediği rotayla buluşmasını sağlayan muhteşem bir SOLAK'tı...
ARDA'yı Fenerbahçe'ye getiren de oradan MADRİD'e taşıyan da aslında kullandığı KADRAJ'dı. Saha görüşü olarak açıklanan bu özellik ARDA'daki en farklı yazılım KODU'ydu. Top kendisine gelmeden önce ne yapacağına karar veriyordu. TEK'te oynayacağı yerde hızla TEK'te kalıyor, kat edeceği zaman sol ayağına gizlediği meşin yuvarlakla engel tanımadan ilerliyordu. Konuşurken bile yüzü kızaran UTANGAÇ ARDA futbol topuyla bir araya geldiği an kendini en rahat şekilde ifade ediyordu.
İletişimi sol ayağından topa giden mesajlar ile sağlıyordu.
Hem saha ile hem tribünler ile hem de futbol dünyası ile konuşuyordu. Manşetler de cevap olarak dönüyordu...
İşte bu farklı düşünen genç yıldızımız kesin favori olarak gösterilen AVUSTURYA karşısında MAESTRO rolündeydi. Ya o rol ona verildi ya da o HAKAN ÇALHANOĞLU'nun yokluğunda gidip onu aldı.
Bilemem. Maçtan önce de emin olduğum bir şey vardı! O da ARDA'nın 'HAKANSIZ takımda' daha da parlayacağıydı. Bunu sadece ben değil RALF RANGNİCK de biliyordu. Bu nedenle topu ayağına aldığı an 4 AVUSTURYALI oyuncu etrafına duvar örüyordu.
İşte o anlarda zeka devreye giriyor, TEK pasta duvarı yerle bir ediyordu. KIRMIZI BARİKATIN içinden çıktığı anlardan birinde kaleyi hedeflediği vuruş GOL olsa bugün dünya yine ARDA'yı konuşacaktı. O ÜÇ'lü markajdan çıkmak ayrı, çıkar çıkmaz oradan kaleyi düşünmek ayrı bir AKIL gerektiriyordu.
Topla baş başa kaldığı an hızla kafasını kaldırıp sahanın tomografisini çekiyor ve kararını uyguluyordu.
KALEYİ yoklarken de aynı kural değişmiyordu. "Kim, ne der" diye bakmıyor, düşünmüyordu. Bildiğini yapıyor, fark meydana getiriyordu. YAZILIM olarak sahadaki herkesten farklıydı.
ARDA'nın medyada yer alan fotoğraflarına bakın! Topa hükmederken VÜCUDUNU, AYAKLARINI, KOLLARINI nasıl kullandığına odaklanın!
ALTIN ORAN vardı! Yunan heykelleri gibiydi. Hiçbir vuruşunda vücudunun aldığı DENGE değişmiyor, ALTIN ORAN bozulmuyordu. Bu, TOPUN söz hakkını bitiriyor, ARDA'nın istediği yere gitmesine yol açıyordu.
Hocaların hocası olarak bilinen DAHİ ALMAN teknik adam Rangnick de bunu görüyor ve biliyordu.
Avusturya bizim takımdan daha güçlüydü. Net! Koşu kalitesi daha yüksekti! NET!
Ancak onlarda topa dilediği gibi yön veren bir DAHİ yoktu.
Rangnick de bunu kontrol altına alarak maçı kazanacağını umdu.
ARDA'nın kullandığı köşe vuruşları, gelen goller hepsi güzeldi. Ancak AVUSTURYA karşısındaki SADELİĞİ onu zirveye taşıyordu.
SADELİK
USTALIĞIN
ERİŞTİĞİ
EN ÜST
MERTEBEYDİ
ÇÜNKÜ...
Madrid'te de bunu yapacaktı bu yıl. Gelen isimlere, transferlere bakmayın. ARDA orada da TEK'ti. Onun yapacakları takım arkadaşlarının yaptıklarından farklıydı. Bunu da bilmeyen yoktu. FEDERİCO VALVERDE bile ülkesinde verdiği röportajda GÜLER'i yere göğe sığdıramıyordu.
"Daha YÜZDE 30'unu bile görmediler" diyordu... Valverde de diğer oyuncular gibi 'ABİ'ye hayrandı...