Uygarlığın uzun tarihi-yeni kavramları

On yıl önce, finansal krizin ertesinde, yüz yıl geriye bakıp I. Dünya Savaşı'na giden koşulları, "Büyük Depresyonu" anımsıyor, korkuyorduk. Son on yılda çok daha geriye, uzağa bakan, Social conquest of earth (Dünyanın toplumsal fethi- Edward Wilson, 2013), Sapiens (Harari, 2015), The Precipice (Uçurumun kenarı - Toby Ord, 2021), The Dawn of Everything (Her şeyin şafağı, D. Graeber, D. Wengrow- 2021) gibi çalışmalarla karşılaşıyoruz."Uygarlığın tarihini bütünüyle değerlendirme çabaları neden bu kadar ilgi çekiyor" diye düşünürken Heidegger'in bir yerde, "insan yaşamının anlamını ancak en sonunda ya da sonuna doğru bir noktada, değerlendirebilir" gibi bir şey yazdığını anımsadım. Acaba, uygarlık yaşamının sonuna geldi, geleceğini yitirdi de ondan mı, tarihinin tümünü konu alan, yaklaşık 400-700 sayfalık kitaplar haftalarca "bestseller" listelerinde kalıyor Hobbes ve Rousseau'nun yaptığı iki farklı teşhisten, Darwin'den bu yana, insanın biyolojik, toplumsal özelliklerine, geçen yüzyılda da beyin-bilinç bağlantısına ilişkin, bilimsel akademik, kitaplar hep vardı. Ancak uygarlık tarihini bütünüyle değerlendirmeyi amaçlayan iddialı yapıtların son yıllarda bu kadar popüler olması sanırım yeni bir olgu. Bu olgunun yanı sıra, literatüre, "polycrisis", "Zeitenwende", "Degrowth" gibi yeni kavramlar da giriyor. Bu yorumlarda, bir küreselleşme döneminin kapandığına ilişkin gözlemlere, "Küreselleşme sonrasına" ilişkin yeni kavramlarla birlikte gelen sorulara çok sık rastlanıyor. "Küreselleşmeden sonra" temasına "ABD hegemonyasından sonra" teması eşlik ediyor. Bu bağlamda "Yeni Soğuk Savaş eskisinden daha tehlikeli" saptaması, "Çin merkezli bir dünya nasıl bir şey olacak" soruları, üç alanda kaygıları güçlendiriyor: Birincisi, Çin totaliter devlet kapitalizmine, haklar ve özgürlüklere değil görevler ve sorumluluklara dayanan bir modeli temsil ediyor. İkincisi, ilk Soğuk Savaş'ta rakiplerin ikisi de II. Savaş sonrasında, galipler tarafında, "süper güç" statüsüne, birçok ortak değere dayanarak birlikte yükselmiş, bir denge kurabilmişlerdi. Bu kez ABD'nin gerilerken yeni bir dengeyi, Çin'in yükselirken verili düzenin yerleşik kurallarını kabullenme olasılıkları sıfıra yakın. İlk Soğuk Savaş'ta, fay hattı Avrupa'dan geçiyordu, burada başlayacak bir savaşı sınırlamak olanaksızdı. Bu kez, fay hattı Hint-Pasifik havzasından (denizden) geçiyor; bir savaşın, burada sınırlanabilme olasılığı, çıkma olasılığını artırıyor. Üçüncüsü,