Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor. Karşımızda 102. yılında, Cumhuriyeti anormallik olarak gören bir iktidar var. Değerli dostum Merdan Yanardağ'ın "casusluk" suçlamasıyla tutuklanması, tüzel bir kişiliği olan Tele1'e kayyum atanması, bu kayyumun, ayağının çamuruyla bu tüzel kişiliğin dijital mülkiyetlerini imha etmesi son yıllarda sık sık kullandığım "absürdistan" betimlemesine bile "taş çıkarttı". Artık tek tek olguların ötesine geçerek "bütünü" adlandırmak gerektiğini bir kez daha gösterdi.
ocuklara resim çizmeyi öğreten kitaplarda noktalarla dolu sayfalar vardır. Noktaları birleştirmeye başlayınca karşınızda bir resim şekillenmeye başlar.
Şimdi, geçen 20 yılın dönüm noktalarını anımsamak, son olaylarla birlikte bir sayfanın üzerindeki noktalar gibi düşünmek, o noktaları birleştirmek, ortaya çıkacak resme dikkatle bakmak gerekiyor. Baktığımızda, AKP döneminde şekillenen şeyin yalnızca yeni bir iktidar değil, aynı zamanda ve daha da önemlisi yeni bir devlet biçimi olduğunu göreceğiz.
İlk nokta olarak 2010'u alabiliriz: "Yargı bağımsızlığı" denerek yapılan anayasa değişikliği, yargının yürütmeye bağlanmasının kapısını açtı. 2016 "darbe girişimi", bu sürecin hızlandırıcısı oldu. Olağanüstü hal altında 100 binden fazla insan işten çıkarıldı, kurumlar yeniden dizayn edildi. 2017 referandumu devletin biçiminin dönüştüğü andı. Yasama, yürütme, yargı tek merkeze bağlandı. Artık devlet "makinesi", "liderin" iradesiyle işleyecekti. Bu merkezileşme sessiz ve sistemli bir biçimde devam etti, hâlâ da ediyor.
Bu süreçte, devlet artık yalnızca güvenliği değil, toprağın, evin, mülkiyetin de kaderini belirtiyordu. Rejim muhaliflerinin düzmece gerekçelerle, itirafçıların yönlendirilmiş sözleriyle hapse atılmaları da artık sıradan bir uygulamaya dönüşmüştü.
Bir yandan da toplumun eleştirel damarları teker teker kesiliyordu. Tele1'e yönelik susturma, yok etme hamlesi, YouTube kayıtlarının silinmesi salt bir televizyon kanalına saldırı değil, bir hafıza tasfiyesi çabasıydı. Devlet artık vatandaşının, neyi hatırladığını da kontrol etmek istiyordu. YouTube kayıtlarının silinmesi, siyasal İslamın militanlarının ellerine fırsat geçince kültür alanında neler yapabileceklerini de gösteriyordu.
Şimdi savcılara "şüphe" gerekçesiyle daha mahkeme kararı gelmeden, mülkiyete el koyma yetkisi verecek yasa hazırlığı bu sayfaya yeni bir nokta ekliyor. Bu, kapitalizmde, bireyin bağımsızlığı, özel mülkiyet güvencesi ilkesinden, feodal egemenin mülk ve kulluk sistemine doğru giden yolda, çoktandır sistemli biçimde aşındırılan yurttaşlık kurumunun da fiilen sonunu haber veriyor. Gerçekten de bir yurttaş, sadece muhalif bir söz söylediği, bir tweet attığı, bir paylaşımı beğendiği için işinden, özgürlüğünden, kimliğinden edilebiliyor.

18