Kültür savaşlarını kaybediyoruz!

Laik Cumhuriyetin, "dünyası" kültür savaşlarını kaybediyor. Dini yargıların, kadroların ve kurumların eğitim sistemine nüfuz etme süreci seçimlerden sonra hızlandı. Hukuk sistemi bütünlüğünü kaybediyor, anayasa "egemenin" yargılarına tabi olmaya başlayarak anlamsızlaşıyor. "Rezerv alan" yasası "Ülkenin tüm alanları, artık fiilen egemenin iradesine mi tabi oluyor", "Osmanlı mülkiyet sistemine mi dönüyoruz" sorularını gündeme getirdi.

Kavala, Demirtaş, Atalay, daha nice aydın ısrarla "içeride" tutulurken Hrant Dink'i öldüren Ogün Samast, bir siyasi cinayet işlemiş terörist olmasına karşın "iyi hal" gerekçesiyle serbest bırakıldı. Bu kültür savaşları içinde hangi hallerin "iyi" hangilerinin "kötü" olduğunu topluma gösteren bir adımdı.

KÜLTÜR VE BEKA SORUNU

Kültür kavramını, kültürün maddiliğini (materiality) gösterecek bir biçimde, kullanmak istersek, biyolog, davranış bilimci, Prof. Dr. Robert Sopolsky'nin "davranışsal tarzların gelecek kuşaklara genetik olmayan yollarla transferi" tanımından yararlanabiliriz. Bu tanımın kapsamının içine, değer yargılarını, beğeniler, cinsel töreleri, doğruyu ve yanlışı, adaleti, konuşmanın kodlarına ilişkin "hakikat rejimlerini" kolaylıkla koyabiliriz.

Bu açıdan bakınca da siyasi iktidarların sürdürülebilirliğinin (bekasının), kendilerini yeniden üretebilecek davranışsal tarzların (kültür) gelecek kuşaklara aktarılmasına, "eski rejimin" davranışsal tarzlarını yok etme ya da yeni rejimin değerleri içinde eritme kapasitesine bağlı olacağını görebiliriz. Bu süreçte, yeni bir dil, kurumlar, mekânlar hatta yeni zamanlar doğar, eskileri ölür ya da yeniden tanımlanır. Bu "hesaplaşma", diğer bir deyişle kültür savaşları, iktidar el değiştirmeden önce şekillenir ve kültür savaşlarını kazanmaya başlayanların siyasi iktidarı, yıkma ya da koruma şansları artar.

Cumhuriyeti kuranların, özellikle de liderleri Mustafa Kemal'in, önceki paragrafta betimlediğim "beka sorunu" gerçeğini, kültür savaşlarının yaşamsal önemini çok iyi kavramış olduklarını söyleyebiliriz. Yazının-harflerin, kıyafet kodlarının değişmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, Medeni Kanun, kadınların haklarının yeniden ve genişletilerek tanımlanması, yeni bir okuma yazma seferberliği, eğitim sisteminin kurumsallaşması, sanat müzik okullarının kurulması, bu çabaların Köy Enstitüleri ile derinleştirilmesi laik bir "hakikat sistemini" yerleştirmeye, yeniden üretimini güvenceye almaya başladı. Bu gelişmeler, Osmanlı'dan kalan ulema sınıfının "dilini" (dini bilginin üretim aracını) elinden alarak simgelerini, mekânlarını yasaklayarak, "dinci hakikat rejimini" ve "entelijensiyasını"