İlk 100 gün
Trump'ın ikinci döneminin ilk 100 gününde, "Proje 2025"in kapsamında planlanan başkanlık kararnameleri uygulamaya kondu. "Süreç olarak faşizm", şimdi, egemen sermayenin tepkisiyle (yapısal belirleyicilerle), ilk kurumsal engellerle, kitlesel protestolarla tanışıyor.
Trump imzaladığı kararnamelerle, yürütme erkinde eşi görülmemiş bir güç yoğunlaştırdı, Kongre denetimini, güçler ayrılığını zayıflattı. Başlıca federal kurumlar ya tamamen tasfiye edildi ya da siyasi silaha dönüştürüldü. USAID lağv edilip Dışişleri Bakanlığı'na bağlandı. Finansal Koruma Bürosu kapatıldı. Elon Musk, yönettiği "Devlet Verimliliği Departmanı" yoluyla vatandaş verilerine eşi görülmemiş bir erişim elde etti. Bu arada on binlerce devlet memuru görevden alındı veya sindirildi.
Faşist entelijansiya, Trump başkanlığında devlet aygıtını ele geçirmeye başlarken klasik faşizmi hatırlatan bir kültürel saldırı da başlattı. Kütüphanelerden ırkçılıkla, cinsel özgürlüklerle, ABD tarihiyle ilgili solcu, liberal yayınlar kaldırılırken Hitler'in Kavgam kitabı hâlâ raflarda. Çeşitlilik, Eşitlik ve Kapsayıcılık programları iptal edildi. Bu kültürel saldırıya direnen üniversiteler, mali yaptırımlarla, akreditasyon tehditleriyle cezalandırılıyor.
Faşist uygulamalar, en net biçimde, göçmenlik, vatandaşlık politikalarında görülüyor. Başkanlık kararnameleri yasal göçü kriminalize etti, insan haklarını, anayasa maddelerini askıya alan kitlesel sınır dışı etme uygulamaları hızlandı. Trump rejimi, yüzyıllık anayasal gelenek olan "doğuştan vatandaşlık" hakkını da kaldırmak istiyor: Etnik "saflık" saplantısı, klasik faşizmin "iç temizlik" operasyonlarını hatırlatıyor.
Çoğulculuğa, muhalefete, çeşitliliğe karşı, beyaz Hıristiyan milliyetçiliği siyasi kimlik olarak yükseliyor: Kürtaj hakları sınırlanıyor, cinsiyet değiştirmeye yönelik sağlık hizmetleri yasaklanıyor, LGBTQ kazanımları geriletiliyor. Rejim iktidarını destekleyen katı, ataerkil toplumsal normları pekiştiriyor.
Lidere kişisel sadakat artık hukuka, anayasaya, temel demokratik normlara olan sadakatin önüne geçiyor. İktidarın kişiselleştirilmesi, 20. yüzyılın Mussolini, Hitler gibi faşist liderlerini çağrıştırıyor. Trump kendi yüzünü Rushmore Dağı'nda, George Washington, Thomas Jefferson, Abraham Lincoln ve Theodore Roosevelt'in yanına eklemek istiyor.
Trump rejiminin kurucu miti 6 Ocak ayaklanmasına, şiddetin normalleştirilmesine dayanıyor. Polis şiddetinin teşvik edilmesi, göçmenlerin şeytanlaştırılması, sivil milis gruplarının kışkırtılması, devletin meşru şiddet tekeli kavramını bulanıklaştırıyor. Trump'la ilgili davaların düşürülmesi, işbirlikçilerine sağlanan ayrıcalık, yasallığın artık sadakate bağlı çalıştığını gösteriyor.