'Hazırlıksız yakalandık'

Yaygın sıradanlaşmış, "veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar" eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: "Hazırlıksız yakalanacağız". Köprülerin altından çok su geçti. Eğitim sistemi, bürokrasi, güvenlik mimarisi darmadağın oldu, "liyakatin" yerini, siyasal İslamın sadakat-biat kültürü aldı. Devlette, toplumda ekonomik, kültürel çürüme daha da derinleşti. Artık bilgi, bilim, akılcılık itibar görmüyor.

Biz bu durumdayken bölge dağılıyor. Emperyalizmin merkezlerinde, yorumcuların köşelerinde, teknolojik-askeri rekabet ve ekonomik-ticari güç konuları öne çıkıyor. Evet, "Hazırlıksız yakalandık".

'İFTE REKABET'

Bir ülkenin "yapay zekâ" alanında ani bir atılım yapması gibi teknolojik sürprizler, diğer ülkelerin tehdit algısını keskinleştiriyor. Klasik askeri dengede yıllar süren üstünlükler artık aylar, hatta haftalar içinde bozulabiliyor. Bu durum, devletleri, hızlı, sert adımlar atmaya zorluyor. Ekonomik cephede ise tarifeler, ihracat yasakları, sanayi politikaları, tedarik zincirlerini yeniden şekillendirerek ittifak sistemlerini zayıflatıyor. Sonuç: Ekonomide atılan bir adım, askeri-teknolojik yarışa doğrudan yansıyor; teknolojide yaşanan bir sıçrama, ekonomik bloklaşmayı hızlandırıyor.

Bu "çifte rekabet" alanı sadece ABD-in ekseniyle sınırlı değil. Diğer büyük ve orta düzey güçler de pozisyonlarını yeniden tanımlamaya çalışıyorlar. Rusya, Hindistan, AB ve bölgesel aktörler bu oyunun hem hedefleri hem de araçları haline geliyor. Yorumcular, büyük güçler arasında, teknoloji alanındaki bir şokun, ekonomi cephesinde daha sert bloklaşmayı; ekonomik bir krizin ise sahada daha saldırgan pozisyonları tetiklemesinden korkuyorlar.

Nükleer caydırıcılık hâlâ büyük güçler arasında doğrudan bir "büyük savaş" olasılığını azaltıyor. Ancak bu, dünyanın daha güvenli olduğu anlamına gelmiyor. Tam tersine, asıl risk veri hırsızlığının, sağlık, elektrik, güvenlik altyapılarını hedef alan siber saldırıların ve vekâlet savaşlarının daha sık, daha şiddetli, daha kontrolsüz hale gelmesi. Suriye, Yemen, Sudan, Mali ve Ukrayna örneklerindeki gibi, büyük güçlerin doğrudan çarpışmadığı ama farklı tarafları desteklediği çatışmalar da bölgesel savaşlara evrilme potansiyeli taşıyor.

EVRE ÜLKELER

Bu "ikili rekabet" ortamında, çevre ülkeler için en büyük tehlike, bloklar arasında, gelişmelere ayak uyduramadan, taraf olmaya zorlanmak, yeniden paylaşım amaçlı vekâlet savaşlarının coğrafi sahnesi haline gelmek. Bu riskler Türkiye için de geçerli. Ülkenin, coğrafi konumu, NATO üyeliği, in ve Rusya ile artan ekonomik bağları, Ortadoğu bağlamında yeni Osmanlı rüyası, rejimi bir taraftan sürekli bir denge politikası, diğer taraftan, yayılmacılık politikası izlemeye zorluyor. Denge siyaseti, giderek incelen bir ip üzerinde yürümeye benziyor. Yayılmacılık politikası ise ekonomik kaynakların, kırılgan teknolojik altyapının, personel yetersizliğinin, laiklik-İslamcılık- "Kürt sorunu" gibi toplumsal bölünmüşlüklerin, liyakatsiz ve çapsız liderliklerin engeline takılıyor.