Gericilik dönemi derinleşiyor

Avusturya'da son seçimlerden birinci parti olarak çıkan faşist (sağ popülist) Özgürlük Partisi'nin çatışmacı ve saldırgan tarzıyla bilinen lideri Herbert Kickl Avusturya cumhurbaşkanından yeni bir koalisyon hükümeti kurmak için yetki aldı. Böylece Avrupa'da bir faşist parti daha devlete erişme noktasına geldi. Kanada'da, on yıldır iktidarda olan liberal Başbakan Justin Trudeau parlamentoyu askıya aldı ve istifa etti; erken seçimlerin önü açıldı. Kamuoyu yoklamalarında liberal partiden 25 puan önde görünen Muhafazakâr Parti'nin (faşist eğilimler sergileyen bir parti) önümüzdeki seçimlerden birinci parti olarak çıkma olasılığı çok yüksek.

'İLERİCİ MOMENT' BİTTİ

Bu iki gelişme, Wall Street Journal'da geçen ay yayımlanan "İlerici moment bitti, en azından şimdilik" başlıklı yorumdaki savı destekliyor: Amerika'da Trump Beyaz Saray'a geri dönüyor, "Avrupa Birliği hükümetlerinin dörtte üçü ya merkez sağ (Faşist-E.Y.) bir parti tarafından ya da en az birini içeren bir koalisyon ile yönetiliyor"..."20 yıldan daha uzun bir süredir sanayileşmiş ülkelerin çoğuna egemen olan ilerici siyasetin, işçi sınıfının ekonomi ve göç konusundaki endişeleri ve iklim değişikliğinden kimlik politikalarına kadar birçok konuda artan yorgunlukla beslenerek sağa kaydığını gösterdi." WSJ'nin, merkez partileri "ilerici" olarak nitelemesi, siyasi ortamı irdelerken "işçi sınıfını" anahtar kavram olarak kullanması da ilginç.

İşçi sınıfının, orta sınıfları da etkileyen bu genel tavrı, egemen sermayenin, büyük bir yıkım ve soygun yarattıktan sonra 2008'de duvara çarpmasıyla yakından ilgilidir. O dönemde, ABD merkezli finans sermayesi egemen konumdaydı. 10 ABD bankası küresel kredi hacminin neredeyse yüzde 80'ini kontrol ediyordu. Bu sermayenin birinci önceliği devletlerin sınırlarına takılmadan serbestçe dolaşabilmek ve değerlenebilmekti. İşçi sınıfı bunu "neoliberal küreselleşme" olarak yaşadı. İkinci önceliği ise bu serbestliği kısıtlayabilecek, "ulusal çıkar" toplumsal dayanışma, "ortak çıkar" gibi duyarlılıkların, vergi verdiği için devletlerden hesap sorabilmek anlamına gelen "vatandaşlık" kavramınınkurumunun zayıflatılmasıydı. Bu kültürel projeye enerjisini postmodernizmin etkileri altında işçi sınıfını atomize etmeye başlayan bir kimlik siyaseti, sınıf ve ulus çıkarını dışlayan, bastıran bir söylem veriyordu.

EGEMEN SERMAYE-İŞÇİ SINIFI VE SOL

Bu dönem 2008 finans kriziyle bitti. Finans sermayesinin gücü kırılmaya, sanayi sermayesi egemen sermaye konumuna yükselmeye başladı. Bu yükselişin en çarpıcı örneklerini sanayi sektörünün en gelişmiş ve yeni teknolojileri temsil eden kesimin hızla artan mali ve siyasi gücüne bakınca görebiliyoruz.

Örneğin, toplam sanayi sektörü