Ertesi gün...

Siyasi analistler, gözlemciler, bir taraftan bu yerel seçimlerin özellikle üç büyük kentteki olası sonuçlarının ne kadar önemli olduğunu vurguluyorlardı; diğer taraftan da partilerin seçim kampanyaları boyunca seçmenin yorgun, siyasete ilginin zayıf olduğunu söylüyorlardı.br data-mce-bogus"1"

İLGİNÇ BİR PARADOKSbr data-mce-bogus"1"

Seçimler tüm Türkiye'de yapılıyordu ama ekonomik, kültürel, siyasi sonuçlarının olası etkileri açısından İstanbul, Ankara, İzmir seçimlerinin sonuçları, ülkede iktidarın ve muhalefetin geleceği üzerinde belirleyici olacaktı. Seçimlere giderken 22 yıllık AKP iktidarı altında yoksulluk, işsizlik dayanılmaz düzeylere yükselmişti, ekonominin talep tarafında belirleyici olan orta sınıfın çökmekte olduğundan söz ediliyordu. Arz tarafında, sanayide durgunluk, iç talep, üretim hatta ihracat açısından büyük önem sahip dış kaynak akışında da bir tıkanıklık yaşanıyordu. Enflasyon ve faizler birlikte yükseliyor; TL, döviz piyasalarında zayıflamaya devam ediyordu. Toplumsal istikrara, adalete, hatta halk sağlığına, eğitime ilişkin beklentilerde kötümserlik ağır basıyordu. Toplumdaki kültürel kutuplaşmanın derinliğinin, katılığının hemen herkes farkındaydı. br data-mce-bogus"1"

Bu "durum" içinde oluşan "seçimler çok önemli ama seçmen ilgisiz!" gibi bir paradoksu ideolojik ve pratik iki etken arasındaki diyalektik ilişki üretiyordu.br data-mce-bogus"1"

İdeolojik etken Toplumdaki derin kutuplaşmayla, siyasal İslamın gittikçe daha geniş toplum kesimlerini etkisi altına almaya devam eden kültürel hegemonyasıyla ilgiliydi. Hegemonya yalnızca rıza almaya değil aynı zamanda bir şiddet uygulama kapasitesinin varlığına ilişkindir. Rıza, başka etkenlerin yanı sıra "egemenin egemenliğini normalleştiren" bir algıyla birlikte gelişir. İdeolojik şiddet ise günlük yaşamın, mikro ilişkilerinin içinde aşağılanma, susturulma, dışlanma olasılığına (korkusuna) ilişkindir. Gittikçe yayılan bu kültürel hegemonya içinde seçmen, ya kararını yukardaki etkenlere rağmen daha baştan vermiş oy verme anına kadar süreçten kopmuştur. Ya da seçmenin gözünde, muhalefetle iktidar arasındaki "farklar" artık belirsizleşmiş, seçmen tartışmalara, politikaya ilgisini kaybetmiştir. Oyunu, ya birinci durumun etkenin altında gidip verecektir ya da sandığa gitmeye bile istekli değildir. br data-mce-bogus"1"

Pratik etken beklentilere ve umuda ilişkindi. Yukarıda kısaca özetlediğimi zor ekonomik toplumsal koşullar içinde seçmen, oy istemek için karşısına gelen partiler (aktörler) yelpazesine bakınca "durumun", hele bir yerel seçimlerde, değişeceğine yönelik olumlu bir beklenti geliştiremiyordu. Dahası, iktidardakinin farklı şeyler yaparak sıkıntılarını hafifleteceğine, muhalefetin vaatlerini gerçekleştirecek, fark yaratacak güce sahip olduğuna inanmıyordu. Böylece var olan "durumdan" çıkışa ilişkin bir umut bulamayınca seçim sürecine, hatta siyasete ilgisini kaybediyordu. br data-mce-bogus"1"