Busan'da 'büyük resim'

Busan'daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump'ın "12 üzerinden 10'luk bir görüşme" sözleri, Şi'nin ise "Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz" vurgusu, "yeni" bir durumu sergiliyor: Amerika artık "tek süper güç" değil.

HEM RAKİP HEM BAĞIMLI

Günümüzde in, küresel üretimin lojistik damarlarını elinde tutan bir "stratejik tedarik devleti". Washington hâlâ rezerv para statüsü, finansal ağları ve müttefik sistemi, teknolojik, askeri kapasitesi ile küresel ekonominin merkezinde.

ABD ve in ekonomileri hem rekabet halinde hem birbirilerine bağımlı. ABD yüksek teknoloji ihracatını kısıtlayabiliyor. in, nadir toprak elementleri üzerindeki denetimini silah olarak kullanabiliyor. ABD-in ilişkisi, klasik güç rekabetiyle, karşılıklı yapısal bağımlık içinde bir hibrit denge yaratıyor. Bu "denge", yeni bir döneme işaret ediyor. Dünya artık ne Soğuk Savaş'ın iki kutuplu düzeninde ne de 1990'ların tek merkezli neoliberal küreselleşme çağında. Bu yeni dönem düzensiz, istikrarsız, bir jeopolitik ortam getiriyor.

Trump-Şi zirvesinin sonuçları, bir barış anlaşması değil, bir geçici "ateşkes" gibi. in'in teknoloji alanında özerkleşme hatta liderlik hedefini, ABD'nin tedarik zincirlerini in'den uzaklaştırma amacını düşününce, kolaylıkla "Bu ateşkes uzun sürmez" diyebiliyoruz.

SİSTEM, İDEOLOJİ VE KİŞİLİK

Bu zirvedeki ana sorun yalnızca ekonomi değildi. Zirve, küresel çapta, üç düzeyde birden, sistemsel, ideolojik ve kişisel olarak yaşanan bir liderlik krizine de işaret ediyordu.

Sistemsel düzeyde, hiçbir güç artık küresel ölçekte düzen kuracak kapasiteye sahip değil. ABD, Trump döneminde kurumsal diplomasiyi kişisel pazarlıklara indirgerken in, "sorumlu büyük güç" imajını öne çıkarsa da siyasi ekonomik modeli, evrensel bir çekim merkezi yaratamıyor. Avrupa Birliği ise stratejik özerklik söylemine rağmen kendi içinde bölünmüş, enerji ve teknoloji bağımlılığıyla hareket alanı daralmış durumda.

İdeolojik düzeyde, her iki ülkenin "büyük yeniden doğuş" (Zhōnghua minzu wěida fuxīng / Make America Great Again) anlatıları, aslında ortak bir gerilimi yansıtıyor. Şi'nin "in usulü modernleşme" projesi ile Trump'ın "Amerikan rönesansı" vaadi, aynı yaklaşımın iki versiyonu: küresel rekabetin yarattığı kaygıları içeride politik güce dönüştürmek. Fakat her iki model de refahın daraldığı, üretkenliğin düştüğü ve ekolojik dengenin hızla bozulduğu, sermaye hareketlerinin yanı düzensiz göç dalgalarıyla sınırların aşıldığı bir dünyada kalıcı bir çıkış yolu sunamıyor.