Bunlar kim

Tarikatlarla cemaatler "sosyolojik bir gerçeklikmiş yapılan değerlendirmeler de buna uygun olmalıymış." Gelin bir deneyelim.PROF. DR. FİLİZ'İN GÖRÜŞÜŞuradan başlayabiliriz. 29 Mayıs günü Arnavutköy, Taşoluk Yeşil Camisi Kuran Kursu'nda gerçekleştirilen icazet töreni öncesi 393 hafız, sokaklarda cüppe ve sarıklarla "teşrik tekbiri" getirerek yürüdü. 3 Temmuz günü Trabzon'da hafızlığını tamamlayan 254 kişi için düzenlenen icazet töreni öncesi "cüppeli ve sarıklı" kişiler kentte tur attı.Prof. Dr. Şahin Filiz'e göre, "Kuran bugün ezberlenerek korunmaya ihtiyaç duymaz çünkü her yerde vardır." Görüntülerdeki simgelerin anlamlarını bir kenara koyup devam edersek, Kuran her yerde, ama okullarda, camilerde, tarikatlarda, Diyanet İşleri Bakanlığı'nın kapsadığı kurumsal alanda Türkçe değil. Kuran'ın içeriğine ulaşmak için, onu okuyarak yorumlayabilen, dolayısıyla, bilgisini fiilen tekelinde tutan uzmanlara başvurmak gerekir. İşte bu "yürüyenler" (hafızlar) bu "uzmanlar" tabakasının en alt basamağındaki kesimdir.AKP rejimi döneminde bu "uzman" tabaka daha da genişlemiş, "sivil toplum" içindeki örgütlenmesi daha da derinleşmiştir. Diyanet'in harcamaları, Dışişleri, Kültür ve Turizm, Sanayi, Ticaret, Çevre ve Şehircilik gibi bakanlıklarınkinden büyüktür; istihdam ettiği personel 128 bini bulmuş, 90 bin cami, 20 bin dolayında Kuran kursu yönetiyor. Diyanet Vakfı, yayıncılık yapıyor, üniversite kuruyor, televizyon kanalı işletiyor, hac turizmi organize ediyor, cami ve Kuran kursu inşa ediyor, öğrenci yurtlarını yaygınlaştırıyor, inşaat sektöründe de birçok alana yatırım yapıyor: İmam hatip liselerinin sayısı 1651'i buldu ve öğrenci sayısı 610 bini geçti (Mustafa Sönmez, Al Monitor, 13052021): Ülkede 30 tarikatın, bunlarla ilişkili 2.5 milyonluk bir nüfusun olduğu tahmin ediliyor.SOSYOLOJİK... Gerçekten bir "sosyolojik gerçeklik" var. Bu "sosyolojik gerçekliğin", bir ekonomik "gerçekliğe" dayanıyor olması gerekir: "Bu değirmenin suyu nereden geliyor" Öyle ya, Türkiye kapitalizminde, üretilen artık-değerden başka bir ekonomik kaynak yok (dış "kaynaklar" da bundan pay almaya geliyor). Ancak bu "sosyolojik gerçeklik" ("ekmede yok biçmede yok Osmanlı" misali) artık-değerin üretim sürecinde yok. Öyleyse, "bu gerçeklik" artık-değere nasıl ulaşabiliyorlar. Birincisi: Din bilgisinin yorumlarının tekelini, yeniden üretimini kontrol ettikleri için