Bir yıl sonra: Bir başka boyut
Pazartesi günü 1. yılını tamamlayacak olan savaşın tarihsel çerçevesini emperyalizm, Siyonizm bağlamında yerleşimci sömürgeciliğin, sömürgeciliğe direnişin belirlediğini söyleyebiliriz. Bu çerçevenin içine hidrokarbon kapitalizminin mekân düzenleme dinamiklerini, ABD'nin "BOP", fiyaskosunu da koyabiliriz.
Gerçekten de savaş salı gecesi, ABD'yi de içine çekerek bölgeselleşirken tartışmalar, değerlendirmeler genelde bu çerçeve içindeki değişkenler üzerinden şekilleniyordu. Gazze'de yaşanmakta olan soykırımda kaç kişinin öldüğünü, sakat kaldığını yaralandığını tam olarak bilemiyorduk. Gazze adeta dünya basının gündeminden düşmüştü. Şimdi Lübnan'da ölenleri, ölmek üzere olanları, İran-ABD dinamiği içinde bir nükleer tırmanma durumunda yeni bir dünya savaşı olasılığını konuşmaya başladık.
Ancak Ortadoğu realitesinin, kültürideoloji gibi, özellikle son yıllarda büyük önem kazanan bir başka boyutu daha var. Büyük can kaybına yol açarak genişlemeye devam eden savaşın taraflarına bakınca bu boyutun önemi hemen kendini hissettiriyor: Hamas ve Hizbullah dini "hakikat rejimi" içinde hareket eden yapılardır. İran egemen sınıfı ve devleti de öyle.
Önceki bölgesel savaşlarda seküler Siyonizm tarafından, bir "iki devletli çözüm" bulma "iddiasıyla" yönetilen İsrail'i bu kez dinciırkçı bir "hakikat rejimi" içinde hareket eden, Filistin sorununu, Filistin yerleşimlerini ve nüfusunu yok ederek çözmeyi arzulayan faşist bir kadro yönetiyor.
Bir yıl önce bu günlerde Hamas 7 Ekim saldırısını planlarken Netanyahu yargıdan kaçabilmek için, çoktan, Smotrich, Ben-Gvir gibi faşistlere, radikal dinciırkçı (Kahanist) hareketin seçmenine teslim olmuştu; iktidarda kalmaya devam edebilmek için, bölgedeki diğer "Adamlar" gibi yeni güvenlik krizlerine gereksinimi vardı. Faşist liderler, Gazze'yi yeniden işgal etme, yerleşimlere açma, pratikte bir soykırım anlamına gelen niyetlerini açıkça dile getiriyorlardı. İsrail, ABD desteğinde kurduğu, çalıştırdığı, bir Gazze yıkım, soykırım projesinde birinci dereceden rol oynayacak bir hava gücüne sahipken Hamas'ın buna karşı savunma olanakları yoktu.
Bu realite içinde, Siyonist faşizmin, 7 Ekim çapında ve biçiminde bir operasyonun ürünlerini kendi projesi için kullanacağını önceden görebilmek için, rasyonel düşünebilen sıradan bir liderlik yeterliydi. Dinci, fanatik Hamas bu liderliği gösteremedi. Tabii ki Gazze'yi İsrail ordusu yıktı, soykırım kararını faşist hükümet verdi. Verdi ama ona da bu fırsatı dinci fanatik Hamas'ın bölge realitesinden kopuk fantezileri verdi.
"Hamas bir düşüncedir yıkılamaz", "İsrail asla kazanamaz", kulağa hoş geliyor ama pratikte bir anlam ifade etmiyor. Hamas liderliği dahil 50 bin insan öldü, ölmeye devam ediyor, milyonlar yerinden yurdundan oldu. Gazze yıkıldı. Hamas bu felaketin oluşmasında kritik bir rol oynadı; Filistin davasına, Gazze halkına bir faydası olamayacağını bir kez daha kanıtladı. Hizbullah da kendi dinci fantezilerinin kurbanı oldu. Liderliği, önemli kadroları öldü, attığı üç beş füze ne Hamas'a yardımcı olabildi ne de Gazze'de soykırımı durdurabildi ne de İran bir caydırıcı olarak devreye girebildi. Şimdi ikisi de Lübnan'ın yıkımında, savaşın tam da Netanyahu'nun istediği gibi bölgeselleşmesinde işlevsel oluyorlar.