Aptallıktan söz açılmışken
Aptallık, bir tür bilişsel, ahlaki körlüktür. Aptal, gerçeği kabul etmek istemez, onu mantıkla, bilimle ikna etmek de zor, hatta imkânsızdır.
Aptallıktan söz açılmışken totaliter rejimleri, liderleri (kapitalizm de bunlara faşist demek gerekir) destekleyenlerin yanı sıra totaliter bir rejim kurmaya ya da yönetmeye çalışan elitlerin aptallığını da konuşmak gerekir. Bunların aptallığı halkların başına büyük dertler açıyor.
Bu tiplerde en sık görülen aptallık türü, bir alanda başarılı olunca, her alanda konuşabileceğine inanmaktır. Başarılı bir iş insanı, sporcu hatta siyasetçi, sanat, askerlik, ekonomi gibi alanlarda da bilgiçlik taslayabileceğine inanabilir. Bu çoğu zaman gülünç düşmekle, kimi zaman da ekonomik siyasi felaketlerle sonuçlanır.
MUSK VE TRUMPMusk, dünyanın en zengin adamı olabildiğine göre, ABD'de hatta tüm Avrupa'da siyaseti şekillendirebileceğine inanıyor. Musk, devlet bürokrasisini, sosyal hizmetleri, emeklilik, sağlık sistemlerini parçalamaya başladı; Avrupa ülkelerinde faşist partileri destekliyor. Musk ve "adamlarının" ABD vatandaşlarının en önemli ve gizli demografik verilerine ulaşmaya başladığı görülüyor.
Devletin, ne seçilmişler ne de atanmışlar kesimine ait Musk'ı tasfiye ederek aptallıklarından kurtulmak zor değil. Ancak Trump seçimle geldi ve dört yıl daha iş başında kalarak aptalca politikalarını uygulamaya devam edebilir. Bu politikaları üç başlık altında toplayabiliriz: (1) Güçler ayrılığını etkisizleştirirken güvenlik bürokrasisini tasviye etmeye, partizanlaştırmaya başladı. (2) Ticarette korumacı tarifeleri dış politika silahı olarak kullanıyor. (3) Başka ülkelerden toprak ve haraç isteyerek ilhakçı anlayışı canlandırıyor.
Trump'ın gümrük tarifeleri, ticaret savaşları politikası Başkan McKinley'nin 19. yüzyıldaki korumacılığının aptalca bir okunmasına dayanıyor. Trump yaklaşık 150 yıllık bir stratejiyi 21. yüzyılın çok daha bağlantılı ve kırılgan dünyasında uygulayarak ABD'de sanayiyi canlandırabileceğini halkın refahını artıracağını iddia ediyor. Buna karşılık mali piyasalar olumsuz tepkiler veriyor, fiyatlar artmaya başlıyor ve Wall Street Journal bir resesyondan (dolayısıyla stagflasyondan) söz ediyor. Bu politikalar en çok Trump'ın kendi sosyal tabanının, emekçi sınıfların refahını tehdit ediyor.
Bu tarifeleri, sadece yanlış yönlendirilmiş bir ekonomik kumar değil. Trump, tarifeleri yerli sanayiyi kademeli olarak güçlendirmek için değil, bir zorbalık aracı olarak kullanıyor. Kanada, Meksika, Çin ve Avrupa Birliği'ne uyguladığı son tarifeler, ekonomik öz yeterlilikten çok tedarik zincirlerini istikrarsızlaştırıyor, ithalata bağımlı Amerikan işletmelerini zorluyor ve ABD'li çiftçilere ve üreticilere zarar veren misillemelere yol açıyor. Bu tarifelerin başka ülkelerin topraklarına, kaynaklarına el koymaya yönelik baskı araçları olarak kullanılması, ABD'nin 1950'lerden bu yana hegemonyasını destekleyen ittifaklar ve kurallar sistemini yıkarken kaynak savaşlarını körüklüyor, toprak ilhak ederek genişleme (sömürgecilik) uygulamalarını yeniden canlandırıyor. Dahası, bu tarifelerin, üretim maliyetleri, artan işsizlik ve enflasyon nihayet mali istikrarsızlık üzerinden, ABD'ye rakiplerinden daha fazla zarar vereceği anlaşılıyor.