1925-2025 (Muhteşem Gatsby)
F. Scott Fitzgerald'ın The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) romanı 10 Nisan 1925'te yayımlandı; önceleri ilgi çekmedi ama bugün, Amerikan edebiyatının ikonik yapıtlarından biri olarak 100. yılı kutlanıyor. Üç kez filme uyarlanan Gatsby, sadece dilinin güzelliği ya da karakterlerinin unutulmazlığıyla değil, W.H Auden'in "Anksiyete Çağı" başlıklı uzun şiirinde betimlediği dönemin atmosferini yakalayabildiği için ilgi çekmeye devam ediyor, edebiyat derslerinde okutuluyor.
Muhteşem Gatsby, çok büyük ama kaynağı belirsiz (yasadışı) bir servete sahip, yeni zengin Jay Gatsby'nin öyküsüdür. Gatsby yıllar önce âşık olduğu fakat artık zengin, hoyrat Tom Buchanan ile evli, Daisy'yi yeniden kazanmak için gösterişli partiler düzenler. Daisy, Gatsby'nin otomobilini kullanırken kazayla kocasının metresini öldürür. Ölen kadının kocası da yanlışlıkla Gatsby'yi öldürür. Tom ve Daisy ise "her şeyi kırıp döktükten sonra paralarına, ayrıcalıklarına, büyük vurdumduymazlıklarına sığınan insanlar" olarak yaşamlarına devam ederler.
GATSBY'DEN TRUMP'AFitzgerald, bu romanı, imparatorlukların, dinin ve liberal kapitalizmin artık halkların güvenini yitirdiği iki savaş arası dönemde,1923'te Mussolini rejimi kurulurken Roma'da tamamladı. I. Dünya Savaşı, istikrarlı ilerleme inancını yıkmıştı. Ancak borsalar "uçuyordu", eşitsizlik derinleşiyordu. 1920'lerin "caz çağı" bu yıkıma bir aldırmazlıkla, Hollywood müzikalleriyle yanıt veriyor, ayrıcalıklı azınlık, uygarlığın yıkıntıları üzerinde dans ediyordu.
Bugün de benzer bir dengesizlik, belirsizlik egemen. Sonsuz, fırsat, refah vaat eden bir ekonomik model, borç, pandemi, iklim krizi, kitlesel yabancılaşma, müstehcen servetler üretti. Şimdi bu modelin dünya sistemi çöküyor, onun yerini neyin alacağını kimse bilemiyor. Sürekli yatırım yapıyoruz, optimize ediyoruz, "heç" ediyoruz, veri topluyoruz, espri yapıyoruz, fantastik filmler, bilgisayar oyunları, komplo teorileri üretiyoruz, hatta dua ediyoruz ama yaşamın nereye "gittiğini", giderken bizden ne istediğini bilemiyoruz. Bu sırada "adamlar", ticaret savaşlarıyla, kinetik savaş riskiyle oynuyorlar. Ayaklarımızın altından, zemin sessizce kayıp gidiyor. Boşuna mı "anksiyete çağı" diyoruz.
Böylesi dönemlerde, fantezilerin peşinden gitmek tehlikelidir. Gatsby de geçmişin silinebileceğine, zamanın geri sarılabileceğine ve kişinin kendini yeniden yaratabileceğine inanıyordu. Gatsby, yoksulluk, aile ve savaş gibi geçmişinin gerçeklerinden kopmaya çalıştı. Bugün, Amerika da benzer bir yol izliyor. Yalancı, yasa tanımaz hatta gangster bozuntusu adamlar, plütokratların parasıyla, kitlelerin desteğiyle, devleti ele geçiriyor. Ülkenin tarihindeki ırkçılığı, köleciliği, soykırımı unutturmak, ülkenin hep "mükemmel" olduğunu varsaymak isteyen faşist bir akım kitaplara, kavramlara, "radikal ırk teorisi"ne, üniversitelere savaş açıyor. Bu Amerika da tıpkı