Kazanan var Kaybeden yok

Beşiktaş'ta Serdal Adalı dönemi başladı. Son 1 yıl içerisinde belki 10 yıla sığacak meseleleri yaşayan camia, başkanını seçerek yeni bir rotaya oturdu. Serdal Adalı'ya seçimi kazandıran çeşitli faktörler vardı elbette ama en önemli iki mesele var. İlki rakibi Hüseyin Yücel'in, tarihin en kötü yönetim dönemini geçiren Hasan Arat'ın ikinci başkanı olmasıydı. Hüseyin Bey, bu süreçte bu görüntüyü kırmak adına demeçler verdi, aksiyonlar aldı ama işi kolay değildi. Oluşan onca mali yükü ve manevi yıkımı sırtında taşıyarak seçime girip, Serdal Adalı'nın önünde oy alması zaten eşyanın tabiatına aykırıydı. Yücel, bu süreçte çok steril ve samimi davrandı. Hatalarını kabul etti, telafi etme imkanı istedi. Tabi, yakın zamanda çok acı tecrübeler edinen Beşiktaş kongresi, Hüseyin Yücel'e "Biraz daha beklemelisin" dedi.

Ancak aldığı oy sayısı 3 binin üzerinde. Bu durum kendisine Hasan Arat algısının dışına çıkıp kendi yol haritasını çizme imkanı verdi. "3.5 yıl aday değilim ve Serdal Adalı'nın destekçisiyim" diyerek kendisini ileriki zamanlar için önemli bir Beşiktaş figürü haline getirdi. Çok temiz ve centilmence bir seçim süreci yürüttü. Seçimden önceki yazımda da yazmıştım; insanların kulüp yöneticiliğinden kaçtığı dönemde; genç, önemli şirketleri yöneten ve ekonomik gücü yerinde olan insanları küstürüp kaçırmamak gerekiyor

Serdal Adalı'ya kazandıran ikinci faktör ise, duygulara dokunmasıydı. "Bu benim son seçimim. Daha önce 3 kere kaybettim. Böyle bir durumda bile camia hala beni seçmiyorsa yapacak bir şeyim yok" demesi, insanlarda bir vicdan muhasebesine sebep oldu. Çünkü Adalı'nın kaybettiği 3 aday da dönemlerini tamamlayamadan olağanüstü kongrelerle ayrıldılar. Artık daha tecrübeliydi. Ekibi, kongre sürecini Beşiktaş kongre geleneklerine uygun strateji ile götürdü. Kongre günü salon girişini ve salondaki hakimiyeti de erkenden elde etmişlerdi.