Geçenlerde bankamatikten çıkan bir genç, telefonda, "Pasaport sürem bitiyor abi, yıl dolmadan halletmem lazım… Gelecek ay değiştireceğim" deyince şöyle bir durdum. Çünkü o cümle hepimizin ezberini bir kez daha yüzüme vuruyordu: Biz bu ülkede işleri hep son ana bırakıyoruz.
Dün İstanbul Nüfus Müdürlüğü'ndeydim. Daha içeri girer girmez, "Keşke her kurum böyle olsa" dedirten bir düzen… İşler beş dakikada bitiriliyor, memurlar güler yüzlü, sistem tıkır tıkır işliyor. İstanbul İl Nüfus ve Vatandaşlık Müdürü Rabia Babaoğlu'nun kapısı bile kapanmıyor; vatandaş giriyor, derdini söylüyor, iki dakika sonra çözümü alıp çıkıyor. Devletin vatandaşa dokunduğu yer tam olarak böyle bir yer olmalı.
Ama ne oluyor Harçların ocak ayında artacağını herkes biliyor, yine de aralık sonuna kadar bekleniyor. Ehliyet, kimlik, pasaport… Hangisi olursa olsun, konu zam olunca herkes son güne yükleniyor. Sonra da "Randevu yok" şikâyeti yükseliyor. Sistem yerinde, memur yerinde; sorun bizim bitmeyen erteleme alışkanlığımızda. Bugün yapılacak işi 31 Aralık'a sıkıştırınca ortaya çıkan panik de tamamen bize ait.
İzmir'in kaza haritası
İzmir'de uzun süredir takip ettiğim bir yöntem var: kaza analizli denetim. Polis sahaya kafasına göre çıkmıyor; data ne diyorsa ona göre hareket ediyor. Hangi kavşak sıkışmış, hangi caddeyi hatalı park boğmuş… Hepsi tek tek çözülüyor.
İzmir İl Emniyet Müdür Yardımcısı Şamil Özsagulu'yu aradım, rakamları tek tek anlattı: Bu yıl 10 ayda 11 bin 307 kaza… Geçen yıla göre kazalarda yüzde 13, can kayıplarında yüzde 32 azalma… "Hedefimiz sıfır can kaybı" diyor Özsagulu. Trafiği masadan değil sokaktan yönetmesi de bu başarının en önemli sebebi.
Trafikten bahsetmişken…Geçen hafta Yunanistan'daydım. Bir ara sokakta yürürken öyle bir sahneye denk geldim ki, "Bizde neden olmuyor" diye içimden geçirdim. Polis, yanlış yere park eden aracın yanına geldi; tek kelime etmeden eğildi, plakayı söktü ve gitti. Ne uyarı var ne tartışma! Engelli yerine park eden, rampayı kapatan, yaya yolunu tıkayan hiç fark etmiyor.
Plaka söküldüğü anda oyun bitiyor. Aracı kullanamıyorsunuz. Sonra karakola gidip cezayı ödüyorsunuz; ihlalin ağırlığına göre bir-iki ayda plakanızı bekliyorsunuz. Ceza burada kâğıt üzerinde değil, hayatın tam ortasında hissediliyor. Bizdeki sembolik cezaların neden işe yaramadığını bu sahne zaten açık açık gösteriyor.

15