Bu mutfak tesadüf değil!

Geçen hafta bir sohbet sırasında konu yine Şanlıurfa'ya geldi. Laf döndü dolaştı sofraya dayandı. Kimse tarif saymadı, kimse "en iyisi bizde" iddiasına girmedi. Daha çok şundan söz edildi: Bu şehirde yemeğin, insanı yan yana getirme gibi bir huyu var. Masaya otururken bile geçmişle aranda bir bağ kuruluyor burada. Belki de bu yüzden Şanlıurfa'nın 2029 Dünya Gastronomi Şehri payesine aday gösterilmesi kulağa hiç yabancı gelmiyor. Uluslararası Gastronomi, Kültür, Sanat ve Turizm Enstitüsü'nün (IGCAT) verdiği bu paye için Türkiye'den aday olan ilk şehir Şanlıurfa.

Çünkü burada mutfak, sadece tencereyle başlamıyor. Göbeklitepe ve Karahantepe'deki öğütme taşları ve tahıl izleri, insanlığın ilk sofralarının bu coğrafyada kurulduğunu

fısıldıyor. Halil İbrahim Sofrası geleneğinin hâlâ canlı tutulması da bu sürekliliğin bugüne taşınmış hâli. Urfa hafızadır.

Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar'ın anlattığı vizyon da bu zemine yaslanıyor. Mesele birkaç yemeği vitrine koymak değil; yerel üretimi, ata tohumlarını ve sürdürülebilirliği birlikte düşünmek. Gastronomiyi turizmin süsü değil, kalkınmanın parçası hâline getirmek. Şanlıurfa dünyaya yalnızca bir menü sunmuyor, binlerce yıllık bir sofra kültürünün hikâyesini anlatıyor.

Bu yaklaşımın sahadaki örneklerinden biri Haliliye Belediyesi'nin hayata geçirdiği Göbeklitepe Gastronomi Merkezi. Belediye Başkanı Mehmet Canpolat'ın vizyonuyla açılan merkez, Urfa mutfağını sergilemiyor, bir kültür olarak yaşatıyor. Mahalli yemeklerin aslınasadık biçimde sunulması, bu şehrin gastronomiye nasıl sahip çıktığını gösteriyor.

Lokomotif gıda sektörü

Şanlıurfa'dan Gaziantep'e geçelim; sofradan bu kez fabrikalara. Güneydoğu Anadolu'da ihracatın lokomotifi yine gıda sektörü. Gaziantep'te, "İhracatın Yıldızları" ödül töreni öncesinde Güneydoğu Anadolu İhracatçı Birlikleri Başkanı ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili Fikret Kileci ile bir araya geldik. Bölgedeki ihracat sıralamasında ilk sırada Şölen Çikolata vardı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Her fabrika bir kaledir" sözü, bu tabloya hâlâ yakışıyor.

Sohbette öne çıkan başlık lojistikti. Demiryolunun hâlâ Türkiye'nin en zayıf alanlarından biri olduğunu vurgulayan Kileci, yüzlerce tırla yük taşınmasının sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Karayolu elbette olacak ama birinci tercih olmamalı; asıl mesele ürünü en doğru yöntemle taşımak.

İhracatçının en büyük sorununun kur olmadığını da özellikle vurguluyor. Kur önemli ama bir numaralı sorun değil. Değişen tüketim alışkanlıkları ve tedarik zincirleri işin merkezinde. 2025 zor bir yıl; büyük bir kriz yaşanmazsa 2026-2027 için daha dengeli bir tablo öngörülüyor.