Ah be Yavuz Bülent abi, ah be usta... Bu sonbahar yağmurları altında, İstanbul'un gri sisiyle karışmış bir hüzünle haberini aldık: Alem-i Berzah'a gitmişsin. 28 Eylül 2025, saatler henüz sabahı zor etmişken, 89 koca bahara sığdırmış ömrünü, bir de üstüne Türkçenin en temiz, en yiğit sesini bırakıp göçmüşsün Hakk'ın rahmetine. Tedavi gördüğün o hastane odasında, son nefeste belki bir mısra fısıldamışsındır kulaklarına: "Gözlerin İstanbul oluyor birden..." diye. Ama hayır, bu sefer gözler sulandı, İstanbul karardı, martılar konmadı omuzlarımıza. Biz kaldık, sensiz bir Türkçe'nin yetimliğinde.
"Şu edebiyatçılar da ne çabuk gidiyorlar, sanki Fransızca kelime kapmaya aceleleri varmış gibi" diye iğnelemeyeceğim. Çünkü "şu edebiyatçılar" denenlerin alayı gözümde değeri çöp bile değil. O yüzden senin gibi Türk dilinin rikkatli bir adamı ile o kazurat takımını aynı satırlarda bir araya getirme gafletinde bulunmayacağım abi.
O gün bugün değil, bugün yüreğim ağır, kelimelerim düğümlü. Senin gibi bir adamı uğurlamak, bir kütüphaneyi yakmak gibi ağabey. Veya daha fenası, bir dilin en güzel hecelerini rüzgâra bırakmak.
Ağabey, o dil sevdan, o yılmaz mücadelen... Bir ömür boyu Fransızca, İngilizce istilalara karşı kale bekçiliği yaptın. "Türkçe'yi korumak yüceltmek için bir ömür mücadele etti" derler ya, işte o sensin.
Türkçenin büyük bir muhafızını kaybetmek, bu milletin kalbine hançer sokmak gibi. Sen gittin diye, yarın bir gazete manşetinde "şok edici gelişme" diye bir Fransızca karışacak dilimize, kimse sesini çıkarmayacak. Veya bir televizyonda "trendy" diyecekler, senin o öfkeli kaleminle düzelttirdiğin gibi. Hatırlasana, 2022'de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nü almıştın; o gece konuşmanda demiştin ya, "Türkçe, bizim tapumuzdur; onu yitirirsek, evimizi kaybederiz." Ah usta, evimizi kaybettik mi şimdi Senin "Harman"ında, "Duvak"ında, "Seninle"nde saklıydı o evin anahtarı. "Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik, / Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden." Bu dizeler, sevgiliye miydi, yoksa dilimize mi
Senin şiirlerin hep böyleydi: Veda gibi, ayrılık gibi, ama içinde bir umut kırıntısı. "Bir gün baksam ki gelmişsin... / Bir güvercin gibi yorgun uzaklardan yar. / Saçlarında ilkbahar..."