Ey millet! Bakın şu memleketin "yüksek hızlı" mucizesine! Adamlar uçakla yarışacağız diye ray döşemiş, tren yapmış, isim koymuş "Yüksek Hızlı Tren"... Hızlı kısmı tamam da, yolcuyu açlıktan öldürme kısmı da mı yüksek hızda olacakmış Ben de saf saf bindim Ankara-İstanbul seferine, THY'nin businessında uçuyorum sandım, meğerse raylarda giden bir işkence vagonuna düşmüşüm! Temizlik mi istiyorsun var, konfor mu istiyorsun var, ama yemek Kürtçe tabirle, "Hay loooo"!
BUSINESS SINIFI: YER YOKLUKTAN ZENGİN OLMAK
2014'ten beri varmış bu YHT denen nimet, ama ben uçak bağımlısı olmuşum, rayı unutmuşum. Ankara'ya haber peşinde gittim, dönüşte arkadaş "YHT'ye bin, hem ucuz hem hızlı" dedi. Hesapladım: Uçakla havaalanı gidiş bir saat, bekleme bir saat, rötar desen yarım saat, inişten eve bir saat... Topla toplasan YHT'den yarım saat fazla sürüyor. Tamam dedim, bilet alalım.
Gittik gara, economy ful! "Yer yokluğundan" business aldık. Fiyatı THY'nin economisinden bir tık aşağı, olsun dedik, keyif yaparız. Bindik trene... Vay babam vay! Vagon pırıl pırıl, camlar parlıyor, koltuklar THY business ayarında, havalandırma çilek kokulu bahar havası estiriyor! Hostes kızlarımız desen melek gibi, nazik nazik dolaşıyorlar. Yolcular da belli: Beyaz yakalılar, Rolex'li kalın enseli abiler, ablalar... Tam elit ortam, burjuva devrimi raylarda!
Yanımda Halit Güçlü Bey oturuyor, genç girişimci, hizmet sektöründen. Ekonomiyi, krizi konuşuyoruz, memleketi kurtarıyoruz yol boyunca.
İKRAM ZAMANI: DÜNYANIN EN İNCE DOMATESİ VE HAMUR SANATI
Derken ikram servisi başladı. Kapalı kutu, ambalaj kaliteli, paketleme şık... İçinde sandviç, meyve suyu, su. Yetmezmiş gibi ekstra çay-kahve ikramı var, büfe de ücretliymiş. Helal olsun dedim içimden, THY ile kapışır bu hizmet!
Sandviçi açtım... Kaşar peynir var, salam yok – bravo hassasiyet göstermişler.- Üstünde ince pembe bir tül gibi bir şey. Nem emsin diye mi koymuşlar Baktım, ekmek hamur olmuş, parmağımı değdirdim lök gibi! Merak ettim, bu tül ne Telefonu çıkardım, kamerayı 10x zoom yaptım... Aman Allah'ım, domatesmiş bu! O kadar ince ki, gözle görülmüyor! Kim dilimlemiş bunu Nano teknoloji mi kullanmışlar ASML'nin litografi makinesiyle mi kesmişler Dünyada üç tane var o makineden: Biri ABD'de, biri Hollanda'da, biri Tayvan'da... Dördüncüsü YHT mutfağında mıymış Usta efendi, önünde saygıyla eğiliyorum, helal olsun sana!
Bir lokma aldım... Bildiğin hamur! Daha ekşimemiş, ekşi olsa eve götürüp fırına atsam insanlık tarihinin ilk "pişmiş sandviç"ini icat edeceğim. Halit Bey'e baktım, pakete elini bile sürmemiş, sinsi sinsi gülüyor. "Ye Erdal Abi" demiyor, sadece bakıyor. "Açım ben" dedim, "Hadi büfeye gidelim!"
BÜFE VAGONU: DİŞ KIRMA ATÖLYESİ VE TAŞ DEVRİ LEZZETLERİ
Economy vagonlardan geçtik, hava aynı güzel, koku aynı hoş, her yer "bal dök yala!" Büfe vagonu şık mı şık, masalar pırıl pırıl. Klasik Türk atıştırmalığı sipariş ettim: Peynir, simit ve demli çay! Heyecanla simidi kaptım, bir ısırık...Aman yarabbi! Üst çeneden iki diş, alt çeneden üç diş gitti! Açlık algıyı kapatmış, kırılma sesini simidin çıtırtısına yordum önce. Ağzımdan çıkardım, dişler simidin üstüne yapışmış! Halit Bey yine o hin gülümseme... "Bu ne Halit" dedim acı içinde. "Erdal Abi, YHT büfesini biliyorsun sandım" dedi. "Ömrümde ilk defa biniyorum!" dedim. O da Diyarbakırlı usulü: "Hay loooo" dedi.
Kürtçe'de "Hay lo", Yani kaybetmişsin, batmışsın, her şeyi kaçırmışsın demek! Diş sızısı başladı, Halit ılık su getirdi sağ olsun, biraz hafifledi. Bari peyniri ısırayım dedim, çenemin yanıyla uğraştım... Kopmadı! Halit "Çenenin yanındakilerden de olma abi" dedi, vazgeçtim. Çikolata getirdiler, onu sıcak suya bastım, 10 dakika sonra akide şekeri kıvamına geldi, emdim. Büfe macerası böyle bitti, dişsiz döndük koltuklara.
ANADOLU İRFANI PATLAMASI: KÜRECİK RADARI VAGONDAN GİDİYOR!
Koltuklara oturduk, muhabbet ediyoruz. Derken 30 metre öteden bir hanımefendi bağırdı: "Beyefendi telefonunuzun sesini kısar mısınız lütfen!" Vagon full sessiz, kimse bir şey duymuyor. Herkes birbirine bakıyor, elinde telefon olanlar bile şaşkın. Hanım parmağını uzattı, Özel Kuvvetler keskin nişancısı gibi tam Halit'in alnının ortasını işaret etti: "Size söylüyorum beyefendi!"
Halit "Affedersiniz" dedi hemen. Ben "Müzik mi dinliyordun" dedim. "Sesli mesajı kulaklığa dayamıştım Erdal Abi, sen bile duymadın yanımda otururken!" dedi. Sonra bombayı patlattı: "Maşallah hanımefendinin ne hassas kulakları varmış, Kürecik'e diksek dronları anında tespit eder, sınırlarımızı korur!"

18