Aksa Tufanı, bir gecede doğmadı; bu, yılların öfkesi, zulmün birikimiydi. Siyonist terör örgütü İsrail, 1948'den beri Filistin'i yutuyor, Köyleri yakıyor, halkı sürüyor, Gazze'yi açık hava hapishanesine çeviriyordu. 2007'den bu yana abluka altında yaşayan 2,3 milyon insan, elektrik, su, ilaç ve gıda kıtlığıyla boğuşuyor. Çocuklar aç, anneler enkaz altında, gençler umutsuzluk bataklığında. Batı Şeria'da yerleşimciler evleri yağmalarken, Mescid-i Aksa'ya yönelik küstah provokasyonlar bardağı taşırdı. HAMAS, bu zulme karşı bir çığlık attı: Aksa Tufanı. Türklerin Ergenekon'da demir dağları eritip özgürlüğe koşması gibi, HAMAS da Gazze'nin beton duvarlarını roketlerle, tünellerle, kararlılıkla deldi.
Operasyon, askeri bir dehanın eseriydi. HAMAS, sınırlı kaynaklarla, dünyanın en güçlü ordularından birine kafa tuttu. 7 Ekim sabahı, Yahudi bayramı Şabat'ta, İsrail uykudayken vuruldu. Binlerce roket demir kubbeyi çökertti, direnişçiler sınır tellerini aştı, askeri üsler ele geçirildi, tanklar imha edildi, onlarca esir alındı. Bu, bir gerilla hamlesinden öte, ince hesaplanmış bir satranç oyunuydu. MOSSAD'ın göremediği, İsrail ordusunun çözemediği bir strateji. HAMAS'ın planı, direnişin ruhunu rehber aldı. Aksa Tufanı, Filistin'in Ergenekon Destanı'ydı; zincirleri kıran, özgürlüğe koşan bir halkın zaferiydi.
ASKERİ DEHANIN ŞAHESERİ: HAMAS'IN STRATEJİK ZAFERİAksa Tufanı, askeri bir başyapıttı. HAMAS, yıllarca tünel ağları inşa etti, roket teknolojisini geliştirdi, siber savaş kapasitesini genişletti. 2000'e yakın direnişçi, "şehitlik" yeminiyle operasyona katıldı. Propaganda videoları, bu savaşçıların dönüşü olmayan bir yola çıktığını gösterdi: Her biri, mermisi bitene kadar çarpıştı, teslim olmadı. 300'ü ise esir alma, rehine tutma ve ağır silah ele geçirme gibi "ölümsüz" bir misyonla Gazze'ye döndü.
Bu, dünya askeri tarihinde eşine az rastlanır bir intihar saldırısıydı; ama aynı zamanda bir "askeri performans sanatı"ydı. Türklerin Ergenekon'da demir dağları eritmesi gibi, HAMAS, İsrail'in "yenilmezlik" efsanesini eritti. Operasyonun hedefleri netti: Suudi Arabistan'ın normalleşme rüyasını bozmak, Abraham Anlaşmalarının genişlemesini durdurmak, İsrail'e Yom Kippur'un acısını hatırlatmak.
HAMAS''ın bu harekâtı, dünya askeri tarihinde son derece nadir görülen, teşkilatlı, tek seferde iki iki bin savaşçının katıldığı bir intihar saldırısı olarak nitelendirilebilir; şok edici bir "askeri performans sanatı"dır!
Böylece HAMAS, İsrail toplumuna iki katmanlı bir ders verdi:
Birincisi, Tarih Dersi. 1973'te Mısır ve Suriye, İsrail'in "yenilmez" mitini nasıl yıktıysa, HAMAS da basit silahlarla aynı darbeyi vurdu.
İkincisi, ölüme meydan okuyan bir irade. HAMAS'lılar, ölümü göze aldı; İsrail, bu kararlılığı nasıl kıracak HAMAS'ın yıldırım baskını, İsrail'in "dünyanın dördüncü askeri gücü" masalını çökertti. Ulusal yas, utanç ve "İsrail'in 11 Eylülü" dedikleri bir travma doğdu. Netanyahu'nun öfkesi, bu yenilginin büyüklüğünü kanıtladı.
KÜRESEL VİCDANIN UYANIŞI: FİLİSTİN'İN SESİAksa Tufanı, sadece Gazze'de değil, dünya çapında bir depreme sebep oldu. İsrail'in misillemesi, soykırım boyutunu da aştı: Yaklaşık 100 bin Gazzeli şehit olurken, 169 bin kişi de yaralandı. Hastaneler, okullar, camiler, kiliseler yerle bir edildi.
Ama bu vahşet, Filistin davasını gölgelemedi; aksine, küresel vicdanı ateşledi. Londra'dan New York'a, Kahire'den Jakarta'ya milyonlar sokaklara döküldü. Sosyal medya, Gazze'nin çığlığını taşıdı; gençler, sanatçılar, akademisyenler İsrail'in barbarlığını ifşa etti. Batı'nın "terör" yaftası bu kez tutmadı. İnsanlar, HAMAS'ın neden bu operasyonu başlattığını anladı: Bu, bir halkın hayatta kalma savaşıydı.
Batı'nın ikiyüzlülüğü deşifre oldu. ABD, İngiltere, Almanya, İsrail'e milyarlarca dolarlık silah yollarken, "insan hakları" nutukları attı. Biden, Netanyahu'nun soykırımına "savunma hakkı" dedi, ama dünya bu yalanı yemedi. Üniversite kampüslerinde, şehir meydanlarında "Özgür Filistin" sloganları yükseldi.
Aksa Tufanı, Abraham Anlaşmalarını çöpe attı; BAE, Bahreyn, Fas gibi ülkeler halklarının öfkesiyle yüzleşti. Suudi Arabistan'ın normalleşme hayalleri suya düştü. HAMAS, Filistin davasını yeniden küresel gündemin kalbine oturttu. HAMAS'ın başladıp sürdürdüğü bu operasyon, bir halkın zincirlerini kırarak dünyaya "Biz buradayız!" demesiydi.
ALTINCI ORTA DOĞU SAVAŞI: BİR DESTANIN DOĞUŞUAksa Tufanı, sadece bir operasyon değil, "Altıncı Orta Doğu Savaşı"nın fitilini ateşledi. Akademisyenler ve medya, bunu "yeni bir Filistin-İsrail çatışması" diye küçümsese de, gerçek farklı. Bu, 1948'den bu yana süren Orta Doğu savaşlarının altıncısıydı:
1948 Filistin Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı, 1982 Lübnan Savaşı'ndan sonra, bu savaş, ölçeği ve etkisiyle hepsini aştı. İsrail, Filistin, Lübnan, İran, Suriye, Yemen, Irak ve Katar'ı içine çeken bu çatışma, devlet ve devlet dışı aktörlerin çarpışmasıyla tarihe geçti.
Fransa, İngiltere, Ürdün gibi ülkeler İsrail'e destek verirken, Türkiye hem Suriye'deki rejim değişikliğinde rol oynayarak hem de HAMAS'a tam destek vererek, İsrail'i kuzeyden ve güneyden kuşattı. Bu, eşi görülmemiş bir savaş alanıydı.