Aman aman, İlber Ortaylı Hoca'mız yine konuşmuş! Konuşmasa zaten kalp krizi geçirecek, zira ağzını açmadığı her saniye Osmanlı arşivinde bir kâğıt daha tozlanıyormuş gibi hissediyor. Adamcağız ömrünü "Ben okudum, siz anlamazsınız" diye diye geçirdi; şimdi de gençler ona tapıyor. Niye Çünkü Türkiye'de bilgi denince akla ilk "barkodlu evrak yığını" geliyor, düşünce değil.
Bakıyorsun, Braudel'in Akdeniz'ini eline almış, "Yahu bu adam ne kadar az belge kullanmış!" diye burun kıvırıyor. Ginzburg'un peynir kurtlarından ipucu çıkarmasına "zırva" diyor. Foucault'yu duymamış gibi yapıyor, çünkü güç analizi yaparsa kendi koltuğunun altında da bir şeyler çıkabilir. Thompson'ın işçisine, Certeau'nun sokağına hiç uğramıyor; uğrasa ter kokusu duyup bayılacak. Onun tarihi morg gibi: soğuk, sessiz ve ceset dolu. Cesetlerin üstüne de "Benim okuduğum belge" diye etiket yapıştırıyor, oh mis.
Çelişkiler mi Aman efendim, ayrı bir komedi filmi! Dün "Atatürk devrimcidir, gerisi boş laf" der, bugün saraya çıkıp "Padişahım çok yaşa" modunda nutuk atar. Dün "laiklik elden gidiyor" diye feveran eder, ertesi gün tarikat şeyhinin elini öperken görülür. Solculara "cahil" der, milliyetçilere "romantik" der, liberallere "Batı uşağı" der; tek ortak noktası herkesin ona "hocam" demesi. Kendisi ise kimseye "hocam" demez, çünkü hocaların hocası sadece kendisi. Bu kadar ego ancak Topkapı Sarayı'nın hazinesine sığar.
Bir de şu meşhur "Ben belge okumadan konuşmam" numarası var. Yahu hocam, belgeyi okusan ne olacak Okuduğun her kâğıtta "Fatih 17 yaşında tahta çıkmış"

19