Tadımız tuzumuz yok

Pazartesi Süper Lig'de iki tane maç vardı. Ama biz o maçlardan çok ertesi gün Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde Parken Stadı'nda çıkacağı kader mücadelesine odaklanmıştık. Ne yazık ki öyle olaylar yaşandı ki kolumuz-kanadımız kırıldı. Elimizi, kolumuzu oynatıp futbol hakkında bir kaç kelam edecek mecalimiz kalmadı.

Bir deli kuyuya taş attı, 40 akıllı çıkartamadı misali Türkiye bir delice hareketin kasvetine büründü iki gündür. Bu konuda ilgililer çok şey söyledi, söylenecek çok şey daha var ama şimdilik bağrımıza taş basıp, Kopenhag maçını almalı, sonra kendi mevzumuza dönmeliyiz.

Çivi çiviyi söker misali bu efkarlı havamız santra vuruşuyla biraz dağıldı, yeniden futbola odaklanmaya çalıştık.

Kopenhag'ın ilk 10 dakikadaki 'Sindirme' taktiği işe yaramadı. Galatasaray geride iyi çoğaldı, boş alanları iyi kapattı, fırsat vermedi. Üstelik soldan Angelino ve Zaha, sağdan Boey ve Tete ile getirdiği toplarla Kopenhag kalesini zorladı. lk 10 dakika geçildiğinde pabucun pahalı olduğunu gören Wikingler hücumdan çok savunma pozisyonuna düşmüştü bile.

Hele 20'nci dakikadan sonra kontrol tamamen Galatasaray'ın eline geçmişti. Zaten devre bittiğinde de rakamlar bunu söylüyordu. Yüzde 60-40 topla oynama üstünlüğü Galatasaray'daydı ama atılan 6 şuttan hiçbiri kaleye isabet etmemişti.

İlk yarıda dikkatimi çeken detaylardan biri şuydu. Achouri, Tete'den kaptığı bir topu Galatasaray kalesine kadar taşıdı. O sırada onu takip etmeye çalışan Tete orta sahaya kadar kovaladı ama 15 metre fark yedi. Bu pozisyonun aynısını Achouri ilk yarının sonlarına doğru Boey ile yaşadı. Tete'ye yaptığını Boey'e de yapmaya kalktı ama boyunun ölçüsünü aldı. Boey bu sezon müthiş oynuyor. Sadece bu iki pozisyon arasındaki fark bile onun ne kadar özel bir yetenek olduğunu, çabukluğunu ortaya koyuyor.