Galibiyet var istikbal yok

Fenerbahçe, Konya deplasmanında sahaya çıkarken lider Galatasaray'ın tam 11 puan gerisindeydi.

Kuşkusuz bu tablo, oyuncular üzerinde normalin üzerinde bir kazanma baskısı oluşturuyor.

Onlar da biliyor ki bir yenilgi, hatta beraberlik her şeyin sonu anlamına geliyor.

Haliyle stres katsayısı da artıyor.

Bunun gerginliğini sadece oyuncularda değil, Mourinho'da da görebiliyorsunuz.

Sıradan pozisyonlara bile itiraz ediyor, itiraz etmenin ötesinde çılgınca tepkiler gösteriyor.

Portekizli Hoca, Konya'da sahaya çift forvetle çıkarak risk mi aldı, bir cesaret gösterisi mi sergilemek istedi, bilemiyorum.

İlk 11'e dönen Szymanski'nin santrayla birlikte gereksiz çalımı ve kaptırdığı topla adeta Fenerbahçe maça 1-0 geride başladı.

Bu seviyede futbol oynayan bir adama, takım hücumdayken riskli bölgelerde kaptırılan topların savunmayı riske sokacağını anlatmaya gerek yoktur sanıyorum.

Hemen ardından Kostic'in beraberliği bulacak çok müsait bir pozisyonda kafayla topu auta atması da bana göre yazının başında sözünü ettiğim baskıdan kaynaklı.

İlk yarıda baskı kurmaya çalışan ama kendi üzerindeki baskının altında ezilen bir Fenerbahçe izledik.

Organize ataklarda en kritik noktalarda yapılan hatalar sonuca gitmeyi zorlaştırdı.

En-Nesyri'nin soyunma odasına giderken çok uygun durumda topu auta atması da ayrı bir beceriksizlikti.

Fenerbahçe'nin çift forvetle çıktığı maçta, ilk yarıdaki iki golünün de savunma oyuncularından gelmesi, çok golcüyle çok gol atılamayacağının ibret tablosu gibi.

İki takımın da ilk 45 dakikada bölüm bölüm doğru oyun kurgusuyla hücum ettiklerini, ancak bu anların çok sınırlı olduğunu söylemeliyim.