Dinç Tayanç'la 'manşet' anısı...

Yaprak dökümü devam ediyor.Son iki yıldır o kadar çok meslektaşımı kaybettim ki, İzmir'den İstanbul'dan sayısını inanın hatırlamıyorum.Arka arkaya gelen ölüm haberleri, beni derinden yaraladı.Son olarak İstanbul'da Cumhuriyet Gazetesi'nde 90'lı yıllarda birlikte çalıştığım arkadaşım, Dinç Tayanç'ın ölüm haberiyle bir kez daha sarsıldım.Dinç, mütevazı yaklaşım, içtenliği ve kibarlığıyla herkesi kendine hayran bırakmıştı.Cağoloğlu'nda İstanbul Erkek Lisesi'nin karşısındaki Cumhuriyet binasında yıllarımızı verdik.Ben gece yazı işleri, o ise gündüz yazı işleri müdürü olarak görev yapıyordu.Dinç'le şöyle bir anımı anlatmak istiyorum.Yine 90'lı yıllarda İzmir'de deprem oldu akşam 23.00 sıralarında.Tüm vatandaşlar sokağa dökülmüş, kimse korkudan sabaha kadar evine girememişti.Hemen Dinç'i aradım."İzmir depremini manşete taşıyacağım, ne diyorsun" dedim.Tabii ki yanıtını aldım.Vee, manşetteki Genel Yayın Yönetmeni Özgen Acar'ın arkeoloji araştırma haberini ikinci manşete, İzmir depremini manşete taşıdım.Ertesi gün ortalık ayağa kalktı.Özgen Acar, gece çalıştığım için önce Dinç Tayanç'a kızmış, ardından da beni beklemeye başlamıştı gazetede.Akşamüstü Cağaloğlu'ndaki binaya girdiğimde arkadaşlar, "Özgen bey seni bekliyor, fırça yiyeceksin. Manşeti değiştirmişsin" dedi.Yazı işlerinden içeri girer girmez başladı bağırmaya Acar, "Sen benim haberimi nasıl ikinci manşete taşırsın. Kime danıştın" gibilerinden...İzmir depremi haberini kullanırken, Dinç Tayanç'ın dışında rahmetli İlhan Selçuk'un da onayını almıştım.Bu yüzden rahattım.Ancak Acar'ın bağırması bitmiyordu.Duramadım, ben de bağıra bağıra, "Bu deprem İstanbul'da olsa ne olacaktı, İzmir'de olduğu için mi kızıyorsun" dedim.Aldığım yanıt ilginçti."İstanbul'da olsa manşet olacaktı" demez mi...İyice sinirlendim.Ancakk yapacak bir şey yoktu, ne de olsa gazetenin bir numaralı ismiydi karşımda duran.Fırçayı yedikten sonra Dinç Tayanç yanıma geldi, "Üzülme sen görevini yaptın, daha