Acayip bir haftayı geride bıraktık. Hangisini anlatsak diğerinin eksik kalacağı, hangisinden az bahsetsek ayıp olacağı noktaya bence artık geldik. Bugün Beşiktaş kazanırsa 4.lüğe yerleşiyor ama şampiyonluk mücadelesini verecek üç takım artık net diyebiliriz. Galatasaray ve Fenerbahçe zaten belliydi ama dün akşam, taraftarının bile henüz tam arkasında olmadığı Trabzonspor takımı, İzmir'den bağıra bağıra, benim sene başındaki tüm beklentilerimi karşılayarak, bu yarışta ben de varım dedi. Avrupa'sı olmayan ve takım yapısı, oyuncu kalitesi, bu ligin tüm dinamiklerine uygun Trabzonspor, dün akşamla birlikte ciddi bir şampiyonluk adayı olmuştur. Sürekli birbirine odaklanan Galatasaray ve Fenerbahçe'ye benden söylemesi…İkinci yarı, iki takım da Trabzon'a gidiyor…
Haberin Devamı ›Trabzonspor'la başlamışken, ara ara yazdığım, şehri ikna etme konusunda artık yönetimin, takımın ve hocanın yapacağı bir şey kalmamıştır. Sezon başında iletişimle ilgili biraz eleştirsem de sorumluluk bu saatten sonra tamamen şehirdedir. Bu hafta oynanacak Beşiktaş maçı ile beraber şehir, mutlaka havaya girmelidir. Burada medyaya da bir eleştiri yapmak gerekiyor. Dün maçtan sonra kim yayında diye baktım, mutlaka kaçırdığım olmuştur ama çok çok az yayıncı dijitalde yayındaydı. Burada da medyanın artık gözünü biraz daha buraya çevirmesi gerekiyor.
Haberin Devamı ›Galatasaray "Ömer" Olma Yolunda(!)
Hakemin kararlarıyla ilgili kısmı yazayım sonra daha önemli kısma geçeriz.
Kazımcan'ın penaltı beklediği pozisyon bence değil, o kadar müdahaleye penaltı çalınırsa maç başı penaltı bahsi açılmaya başlanır.Davinson'ın pozisyonu, kırmızıya yakınım, geçen haftaki Skriniar pozisyonu gibi.Kazımcan'ın el pozisyonu bir açı hariç kesin penaltı. Ancak şunu şöyleyeyim Türkiye'de bu pozisyon rakip takımın başına gelse ortalığı yıkacak herkes şu an konuyu normalde referans göstermeyeceği hakemler, kişiler ya da geçmiş olaylar üzerinden anlatıyor. Buradaki mesele bence başka.Mesele bence şu; her hafta kaydettiğimiz "Telaşsız Samimiyet" podcast serimizde aynen anlattığım gibi Türkiye'de sorun bir pozisyon, bir hakem kararı ya da hayatın diğer alanlarında yaşanan anlık sorunlar, haksızlıklar ya da kararlar değil. Ülkede adalet anlayışı kaybolduğu için, herkes adaleti, kendisinin araması gerektiğine ve savunması gerektiğine inanıyor. Bu da bizi önce empatiden sonra da hakikatten uzaklaştırıyor. Somut olarak bu pozisyonu normalde rakibine olsa, hayatının en önemli davası gibi "penaltı" diye savunacak kişiler, böyle yaklaşırsa sonrasında ezileceğini düşünerek tam tersi biçimde savunma yapıyor. En büyük problem bu. Yoksa daha önce de her takıma, bunun gibi çok tartışmalı pozisyonlarda bir sürü düdük çalındı çalınmadı. Bir Galatasaraylı geçen hafta o zaman Skriniar kırmızı görmeliydi diyerek, başka bir yanlış kararı aklamaya çalıştığında, sorun kar topu gibi büyüyor. Ben bunu desteklemiyor ve doğru bulmuyorum ama anlıyorum. Çünkü görüyor ki geçen hafta facia maç yöneten Yasin Kol bu hafta yine maç alıyor. Ya da görüyor ki Türk futbolunda adaletin terazisi şaşalı çok olmuş, görüyor ki birileri yine liyakatsiz işler yapıyor ve bedel ödemiyor. O yüzden şu an futbolda ve ülkenin herhangi bir yerindeki sorunu, çürümeyi, yozlaşmayı, toplumun genelinde yaşanan uzun süreli, kronikleşmiş sorunlardan bağımsız göremeyiz, görememeliyiz…Yoksa zaten çözemeyiz!
Şimdi gelelim ara başlığın sebebine…Türk dizi tarihinin en iyi işlerinden olan Ezel'de meşhur bir sahne vardır, Cengiz karakterinin, ihanet ettiği arkadaşı Ömer'i düşünerek söylediği, "Ömer oldum lan ben!" repliği izleyen herkes hatırlar. Şimdi Galatasaray'ın o gün maç sonu attığı tweetleri görünce aklıma o replik geldi. Son 1-1,5 aydır, özellikle işler biraz da yolunda gitmemeye başladığında, Galatasaray'ın iletişiminde, kodlarına uygun olmayan yaklaşımların çoğaldığını düşünüyorum. Bir tartışmalı penaltı pozisyonunu, başka bir pozisyon görüntüsü paylaşarak, bu pozisyon da kırmızı değil miydi diye yazmak, hatta üzerine bir sonraki iletiyi cevaplayıp, kendi kendine konuyu tekrar hatırlatmak, Galatasaray'a yakışan hareketler ve iletişim yöntemleri değildir. Her maçtan önce, sonra saha dışına kaymaya teşne bir şekilde açıklamalar yapmak, hiçbir oyuncuya iyi gelmez. Bunun örnekleri geçmişte var. Açıp bakabilirler, bu yolu seçenler neler yaşamış. Galatasaray yorucu bir Şampiyonlar Ligi fikstürünün 6 maçlık kısmını tamamlamak üzere yarın bir maça çıkıyor, tahminen beraberlik bile ilk 24'ü garantileyecek (matematiksel olarak değil), ligde en yakın rakibi ile puan farkı 2. Bu kadar eksik ve sakatlığa rağmen, sene başında herkesin imza atacağı bir tabloda, hem yöneticiler hem Okan hoca hem de sosyal medya iletişimi nezdinde saha dışına çıkmayı gerektirecek hiçbir şey yok. Galatasaray'ın bir nefret figürü haline gelmemesi için herkesin çok daha ehemmiyetli olması ve konuşurken iki kere düşünmesi lazım.

3