NİSAN F.BAHÇE'NİN YA MAYIS

Fenerbahçe geçtiğimiz hafta UNG deplasmanında uzun süre hafızalardan silinmeyecek bir performansla 3-0 kazanıp, aynı saatlerde basketbol takımından R. Madrid galibiyeti haberi de gelince camia zevkten dört köşe olmuştu. Kadın Basketbol ve Voleybol takımlarının Lig ve Avrupa'daki gidişatı da malum. Bu performanslar Türkiye'deki en başarılı spor kulübü olmanın karşılığıdır. Dikkat isterim! Futbol değil, spor diyorum. Ama gel gör ki, futbol takımı on yıldır şampiyon olamadığı için Belçika'daki zaferin üzerinden 72 saat geçmeden, Pendik maçının ilk yarısı bittiğinde cümle âlem karalar bağlamıştı. Herkesin kabul ettiği bir gerçek var. Camia çok kırılgan. Futbolda şampiyon olmadıkça bu kırılganlık geçecek gibi durmuyor. Pendik karşılaşmasının ilk 45 dakikası Samsun ve Alanya maçlarındaki korku filmini hatırlattı. Aslında F.Bahçe özellikle ilk yarıda o maçlardan çok daha kötü oynadı. Bazı oyuncular beklenen katkının altında kalmaya devam ediyor. İsmail Hoca'da iki doğrunun yanına bir yanlış eklemeyi nasıl oluyorsa başarıyor. İşte bu ahvalde geldik St. Gilloise rövanşına... Belçika ekibi kendi liginde 6 puan farkla lider ama Fenerbahçe yenilgisi onları yıpratmış olacak hafta sonunda Gent ile berabere kaldılar. Pazar günü de aynı F.Bahçe gibi zorlu bir deplasmana, Antwerp'e gidecekler. Dolayısıyla ilk maçın dezavantajı nedeniyle İstanbul'a yüksek konsantrasyonla gelmeyecekleri aşikâr. Kadıköy'de sergilenecek dirençli ve kontrollü oyun havlu atmaları için yeterli olacaktır. Tur fazlasıyla yakın. Ben Avrupa'daki yürüyüşün herkesin tersine Lig 'e de iyi geleceğine, takımın motivasyon ve özgüvenini üst seviyede tutacağına inanıyorum. Avrupa'da Nisan ayını kaç defa gördük

MORAL ÜSTÜNLÜK VE MUSLERA

Galatasaray şampiyonluk yarışını sadece puan değil, moral olarak da F.Bahçe'nin önünde götürüyor. Trabzonspor ve Beşiktaş maçlarını kayıpsız atlatmaları rakiplerine göre önemli bir avantaj sağlamalarına yol açtı. Maç takvimleri daha rahat, fikstürleri daha makul. Sezonun bitimine dokuz hafta kalmışken bu gerçeği herkes görüyor. Elbette maçlar oynanmadan kazanılmaz. Dolayısıyla en küçük bir tökezleme tüm hesapları bozar. Rekorları alt üst ederek nefes nefese yarışan iki takım varken bir diğerinin rahat nefes alma ihtimali olabilir mi Bu sıra dışı yarışta Sarı-Kırmızılı takımın iki büyük avantajı daha var. İlki son yıllarda elde ettiği şampiyonluklar nedeniyle rakibinden çok daha rahat olması. İkincisi ve bence en önemlisi ise futbolunun sonbaharında olmasına rağmen hala maç kurtarmaya devam eden kalecisi Muslera. Hani derler ya, "bir şeyin değeri varlığında değil, yokluğunda belli olur" diye... Eğer o yokluğun bedelini öğrenmek istemiyorsa Galatasaray bir an önce Muslera'nın sözleşmesini iki yıl daha uzatıp bu arada gerçek anlamda onun yerine alabilecek bir kaleci adayı bulmaya çalışmalıdır. Geçmişte söyledim. Yine tekrarlamak da sakınca yok. Muslera maç değil, şampiyonluk kazandıran bir kalecidir.