Şimdi biraz düşünün... Parmaklarınız mürekkep kokan bir gazete sayfalarında gezinirken, telefondan gelen bildirim sesleri uzak bir uğultuya dönüşüyor. Gözünüz bir başlığa takılıyor ve sonra paragraflar arasında gerçek dünyaya adım atıyorsunuz. Acele yok, dikkatiniz bölünmüyor. İşte bu sahne teknolojiye doğmuş bir kuşağın hiç tanımadığı bir lüks. Ancak nihayet, Z kuşağı bilmedikleri dünyaya dönüyor.
Evet, gazeteler... 300 yılı aşkın süredir toplumun nabzını tutan, gerçeklerin fısıltısını taşıyan, sabah kahvelerinin en yakın arkadaşı o basılı kağıtlar. Dijital çağın şafağında "öldü" denilen gazeteler şimdi yeni bir dirilişin eşiğinde. Dijital okuma alışkanlıklarımız ne kadar "hızlı" ve "işlevsel" görünse de, aslında bizi yüzeyde tutuyor. Sosyal medyada içerik tüketenler başlıklara göz atıyor, ilk satırı tarıyor ve kararını veriyor.
Oysa gerçeği anlamak, detayda saklı. Algının olgunun önüne geçtiği bu çağda doğruyla yanlışı ayırt etmek giderek zorlaşırken basılı medya yine en büyük güç olacak.
İşte bu yüzden büyük medya devleri rotayı tekrar basılı gazetelere çeviriyor. The Guardian, The Sun, Daily Mail, New York Times ve Financial Times... Hepsi tekrardan "print" dünyasına yatırım yapma kararı aldı. The Spectator'ın ABD edisyonu, yayın sıklığını iki katına çıkarıyor.
Neden mi Çünkü kağıda basılan her kelime daha kalıcı, daha ciddi ve daha güvenilir bir izlenim bırakıyor.
Basılı medya hâlâ eşsiz bir odak sunuyor. Sayfayı çeviren okuyucu, başka bir bildirimle bölünmüyor.
Reklam ise gerçekten görülüyor.
Okuyucu, içerikle derin bir bağ kuruyor. Bu sadece bir "haber tüketimi" değil; bir ritüel, bir deneyim.
Ve ironik olan şu ki gazetelere sırt çeviren Z kuşağı, şimdi onların en yeni takipçisi olmaya başlıyor. Analogun romantizmini keşfetmeye başlayan bu kuşak, dijital yorgunluktan sıyrılıp basılı içeriğin sadeliğini keşfediyor. Belki de bu bir "geleceğe dönüş" hikayesi.
Gazeteler ölmedi. Sadece biraz sessizliğe çekilmişlerdi. Şimdi, geçmişin dinginliğini geleceğin dinamiğiyle birleştiren yeni bir çağın kapısını açıyorlar.
95 YAŞINDA EMEKLİ
Dünyanın en zengin beşinci iş insanı Warren Buffett, önceki gün CEO olarak son yaş gününü kutladı.
Evet, Buffett 95 yaşında CEO koltuğuna veda ediyor. Tam 55 yıldır yönettiği Berkshire Hathaway'in başından, "Artık yeter" diyerek gidiyor. O sadece bir şirketin lideri değildi, bir dönemin simgesiydi.
Kuşkusuz yatırım dünyasının yaşayan efsanesi. Buffett'ın emekliliği bir son değil, bir dönüm noktası.
Günümüz iş dünyasında birçok kişi için meslek, sadece geçim kaynağı değil; bir kimlik bir yaşam biçimi. Buffett da bunu uzun yıllar sırtladı. Ancak sonunda, kimliğinden feragat etme cesaretini gösterdi. Bu karar özellikle kariyer odaklı X (1965-1980) kuşağı ve öncesi için derin anlamlar taşıyor. Kimliğimizi neye yasladığımızı, ne zaman "yeter artık" diyebildiğimizi ve en önemlisi emekliliği bir kayıp değil bir kazanım olarak görüp göremediğimizi sorgulamalıyız.