Berlin'de dönerin zaferi

Birkaç gündür Berlin'deyim. İlk dikkatimi çeken şey, şehrin dört bir yanına yayılmış Türk nüfusu oldu. Yolda yürürken, sohbet ederken ya da bir lokantaya girdiğinizde karşınıza mutlaka Türk çıkıyor. Hele konu yemeğe gelince, sohbetin merkezine oturan o meşhur konu: Döner.
Alman dostlarla konuşurken dönerburger rekabetinden söz açıldı. İlginçtir, Berlin'de bu rekabet çoktan bitmiş.
Onların deyimiyle "hamburger oyun dışı kaldı." Almanlar artık çok az fast food tüketiyor ama dönerin karşısına hamburgeri çıkaramıyorlar. Çünkü dönerin Alman toplumunda bir karşılığı var: Temiz, günlük, yapılışı şeffaf ve en önemlisi ekonomik. Üstelik fiyat farkı ciddi boyutlarda; döner, hamburgerin neredeyse üçte biri maliyetine geliyor.
Bugün Berlin'de 2 bine yakın dönerci var. Amerikan fast food zincirleri ise şube üzerine şube kapatıyor. Hatta kimi zincir, umudunu döner satarak kurtarmaya çalıştı. Sonuç Yine hüsran. Yani Almanya'da Türk dönerinin yükselişi sadece gastronomik değil, aynı zamanda ekonomik bir göstergeden ibaret.
Çünkü Almanya, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en zor ekonomik dönemlerinden birini yaşıyor. Üst üste gelen daralmalar halkın alım gücünü ciddi biçimde eritti. Bir kilo meyvenin birkaç ay içinde 2 eurodan 8 euroya çıkması, krizin mutfaklara nasıl yansıdığını en net şekilde gösteriyor. Böyle bir tabloda, uygun fiyatlı ve doyurucu olan döner, adeta halkın can simidi haline gelmiş durumda.
Ama büyük resme baktığınızda, çözümün dönerde olmadığını Alman ekonomistlerin de söylediği gibi hepimiz biliyoruz. Enerji fiyatlarındaki artış, Rusya- Ukrayna savaşı ve tedarik zincirlerindeki kırılma devam ettikçe, Almanya'nın sanayisi darbe almaya devam edecek.
Döner belki karnı doyuruyor ama Almanya'nın krizi, ancak büyük politik hamlelerle ve barışın sağlanmasıyla aşılabilir.
Berlin sokaklarında dolaşırken anlıyorsunuz: Döner sadece bir yemek değil, ekonomik çöküşün ortasında ayakta kalmaya çalışan toplumun sembolü.

YENİ HASTA FRANSA
Fransa'da bugün hükümet devriliyor.
Ülkedeki krizi daha da derinleştirecek bir diğer sorun da Fransız ekonomisindeki kötü gidişat.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un liderliğindeki Fransa, Avrupa Birliği'nin (AB) en yüksek kamu borcu ülkeler listesinin ilk sıraya çıktı. Kamu borcu 3 trilyon 350 milyar euroyu, yani gayri safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) yaklaşık yüzde 114'üne ulaştı. Üstelik borçları, daha da artıyor. Hatta günlük faiz 500 milyon euro. Fransız medyası, "Avrupa'nın yeni hasta adamı Fransa" yorumunu yapıyor
YALAN ZEKA TEHLİKESİ
Yapay zekâ hızla hayatımıza giriyor, işimizi kolaylaştırıyor, bilgiyi hızlandırıyor, gündelik yaşamın neredeyse her alanına sızıyor.
Ancak perde arkasında çok ciddi bir sorun büyüyor: "Bilmiyorum" diyemeyen bir zekâ ile karşı karşıyayız.
Bugün kullandığımız yeni nesil yapay zekâ modelleri, bilmedikleri konularda açıkça susmak ya da yanıt vermekten kaçınmak yerine, yanlış ya da eksik bilgi üretmeyi tercih ediyor.
Daha kötüsü, bunu yaparken hiçbir sakınca görmüyor. Yani bir bakıma "yapay zekâ" değil, "yalan zekâ" ile muhatap oluyoruz.