Dünya, âhiretin mezraası hükmünde. İyi veya kötü yapılan tüm ameller âhiret pazarına buradan gönderiliyor.
Burada ekilen tüm fidanlardan âhirette mahsul alınacaktır. Bu sebeple insan kendi kıyameti olan ölüm gelmeden evvel salih amel fidanları dikerek ötelere mahsul yetiştirmek durumundadır. Kur'an-ı Kerim'de müttakilerin hususiyetleri anlatılırken iman ve namazdan sonra zikredilen, zekât ve sadakayı da içine alan infak, servetinden, malından, canından mü'minin kendisine rızık olarak verilen her türlü nimetten fisebilillah sarf etmesidir.
Malın kırkta birinden verilen zekât İslam'ın köprüsüdür. Zengin ve fakir arasındaki uçurumu kaldıran, mü'minleri kardeş kılan bu ibadet terk edildiği için, bir binanın tuğlaları hükmünde olan mü'minler arasında uhuvvet kalmamış, zengin fakire merhamet etmiyor ve ihsanda bulunmuyor. Fakir ise zengine kin duyup isyan ediyor.
Yeryüzündeki karmaşanın, müminler arasındaki ihtilâfın en büyük sebeplerindendir zekâtın terki. Zekâtın terki mal sahibinin elinden zekât kadar mal çıkmasına, malın lüzumsuz yerlere harcanmasına, musibetlere, hattâ verilmeyen zekât malın kiri olduğundan vücuttaki tasfiye uzuvlarının hastalanmasına da sebep olabiliyor. Zengin, fakir arasındaki uhuvvetin sağlanması ancak zekât ve zekâtın yavruları olarak isimlendirilen sadaka ve teberruatın aktif edilmesiyle olabilir.
Zekât belli bir nisab miktarına bağlıyken sadakanın kapsamı daha geniştir. Sadaka mal ile olabileceği gibi ilim ile de olabilir, söz ile de olabilir. İyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, iki kişinin arasını bulmak, bir kimsenin bineğine binmesine yardımcı olmak, namaza giderken atılan her adım hattâ tebessüm etmek de sadakadan sayılıyor.
Peygamber Efendimiz (sav) "Yarım hurmayla da olsa kendinizi ateşten koruyun" buyuruyor. Kendisine bu kadar fırsat verilmişken bunları yapmaktan geri durmak bir kul için pek de akıl kârı sayılmasa gerek. Hadis rivayetlerinden de anlaşılacağı üzere sadaka, belâyı ve hastalıkları da def ediyor. Bütün mülk tamamıyla Allah'a aittir.
İnsana emanet olarak verilen her şey, serveti, malı, canı da o Malik-i Hakiki'nindir .Dolayısıyla insan bu mülkü asıl sahibi olan Allah'ın istediği şekilde kullanmak zorundadır. Kul infak ederken kendinin yalnızca bir vasıta olduğunun bilincinde olmalı, iyiliği yardım ettiği kişinin onurunu kıracak şekilde yapmamalı, safahatte kullanan kişiye de vermemeli.