İnsan, yarına çıkacağının garantisi yokken ebedi yaşayacakmış gibi kıyametin kopuş tarihini merâk ediyor. Kıyâmetin ne zaman kopacağını soran bir bedeviye Efendimiz (sav) "Onun için ne hazırladın" suali ile mukabele etmiştir.
Hissiyâtın en şiddetlilerinden olan merak, insanın yaradanını tanıması, bu dünyaya ne için gönderildiğini, nereden geldiğini, ölünce ne olacağını, nereye gideceğini daha çok marifetullah ilmini öğrenmesi için verilmişken insan, ilmin hocası olan o hissi lüzumsuz, faydasız kendisine zarar verecek şekilde yanlış kullanıyor.
Ünlülerin hattâ ünsüzlerin, yakınlarının özel hayatları,ne yiyip ne içtikleri, nerede, kiminle gezdikleri gibi o kadar gereksiz bilgileri merak edip öğrenmek için çaba harcıyor ki, en lüzumlu olanlarına fırsat kalmıyor. "Külli âtin garib" kaidesince ölüm muhakkak hepimizin başına hem de yakın bir zamanda gelecek.
"Küçük kıyamet" denilen esasında herkes için kendi ölümü, büyük kıyamet hükmündedir. Bu sebeple ebedi yaşayacakmış gibi merak ve diğer tüm hissiyatımızı âhirete yönelik işlere çevirmemiz elzemdir. İnsanın fıtratında merak gibi hırs, istikbal endişesi, aşk gibi çok çeşitli hissiyat var.
Onların her birinin mecâzi ve hakiki olmak üzere iki mertebesi var. Bunları öldürmemiz veya yok saymamız mümkün olmadığına göre ancak yönlerini hayırlı şeylere tevcih ettiğimizde iki cihan saadetine erişebiliriz. Çabucak elden çıkması ve riyâya sebep olması sebebiyle insandaki dehşetli hırsın, âhirete göre kıymetsiz kırılacak cam parçaları hükmünde olan mal ve şöhret elde etmek için sarf edilmesi o hissiyatın yanlış yerlerde kullanılıp israf edilmesi insanın mutsuzluğuna sebep oluyor.
Mecâzi hırsın yönü âhirete çevrildiğinde, âhireti kurtarma yönünde ve Allah'ın rızasını kazanmak için kullanıldığında kötü bir haslet olan bu hissiyat hakikisine inkılab ederek güzel ve ulvi bir özellik haline gelir. Rızık, Allah'ın taahhüdü altındadır ve yarına çıkılacağının garantisi olmadığından istikbal endişesini kabirden sonraki hayat için kullanılırsa hakikisine inkılâb ettirir....
Ve muhabbetin şiddetlisi olan aşk, fânilere müteveccih olduğunda mahlûkatın ayrılmaları ve vefatları sevene elem ve ıstıraptan başka bir şey vermez. Varlıkların yaratılışındaki sanatı ve güzellikleri görüp onlardan, sanatkâr olan Allah'a ulaşıldığı takdirde o ayrılık, o vefiyât insana acı vermez.