Dert sahibi bir çok insan, derdini dökmek için türlü türlü kapılar arar.Kimi ummana döker, kimi eşe dosta, kimi de cümle âleme ilân eder. Ne bir çare bulunur anda, ne de samimiyetle birbirlerini dinlerler. Bütün kapılar tek tek gezilir, dolaşılır.
Cümlesinden ümit kesik vaziyette en son Rabb'i aklına gelir, gidilmesi gereken ilk ve tek kapı O olmasına rağmen. Her daim açık olan tek kapı, O'nun kapısı. Zirâ, derdini anlatan dertli de âciz, dinlemesi için medet umulan da âciz. Bütün kâinat, her şeye kudreti yeten O Kadir-i Zülcelâlin kabzasında, her şey O'nun emrine mûtidir. O, öyle bir Zât ki, bir anne, bir babanın evlâdına olan merhametinden çok daha müşfiktir, merhametlidir.
Derdinin çaresini böyle bir Zât'tan başka yerlerde aramak büyük bir hatadır. Zirâ, her gidilen kapıdan eli boş dönüleceği muhakkaktır. Her şeyin sahibi tek O'dur. Bir O var, tek dost, işiten, dertlerini dinleyen ve karanlıklardan selâmete çıkaran.Hem yaratan, hem doğru yolu gösteren, merhametinin gölgesini üzerimizden eksik etmeyen. Hem duâlarımıza icabet eden, sıkıntılarımızı gideren, her halimizi bilen.Hem her derde devâsı var, merhemi var. Kelimesiz, dilsiz cümle sessizliğimizi işiten O Semî var.
Tüm hezeyanlarımızı dahi dinleyen O Semî var. Sûretimizin ve sîretimizin tezatını, halka olan riyakârlığımızı bilen, kalbimizle aramıza giren, gönlümüzden geçen tüm hâtırâtı işitmesine rağmen hatalarımızı yüzümüze vurmayan, şah damarımızdan daha yakın tek O var.