SÖZCÜde 15 yıl
Sevgili okurlarım, insanların yaşamında önemli günler, yıldönümleri vardır. Onları bazen unutursunuz ama bazılarını hiç unutamazsınız.
Kendi doğum gününüzü unutma olasılığı zayıftır ama unutsanız da sakıncası olmaz!
Ama eğer erkekseniz ve evlilik yıldönümünü ya da eşinizin doğum gününü unutursanız iş kötüdür! Bu durumda eşinizden mutlaka ciddi bir uyarı alır, hatta çok sorumsuz olduğunuz gerekçesiyle fena halde azar işitirsiniz!
Evlilik yıldönümünü ya da onun doğum gününü unutan herhangi bir erkeğe eşinin "Canın sağ olsun, hepimiz bazı şeyleri unutuyoruz. Hiç üzülme" dediğini şimdiye kadar kimseden duymadım!
Bir de bazı yıldönümleri vardır, işiniz veya sağlığınızla ilgilidir. Falanca tarihte işe başlamış, filanca tarihte ameliyat olmuş veya bir yakınınızı o gün yitirmişsinizdir.
Bunlar da önemli günlerdir ve unutulması pek mümkün değildir.
Benim hiç unutmadığım önemli tarihlerden biri de SÖZCÜ'de ilk yazımın çıktığı gündür.
13 Ekim 2009...
Tam 15 yıl öncesi.
SÖZCÜ ile ilişkimiz, daha doğrusu gönül bağımız daha önce kurulmuştu. Ağustos 2007'de Hürriyet'ten kovulduktan sonra gidecek yerim yoktu. Bilgi Yayınevi'nde oturup kitaplar yazmaya başlamıştım. Tam o günlerde SÖZCÜ'den bir telefon geldi. Önceden hiç tanımadığım Mehmet Şehirli arıyordu:
"Abi biz senin Hürriyet'teki eski yazılarını her gün SÖZCÜ'de yayınlamak istiyoruz. Kabul eder misin"
Yayın hayatına yeni başlayan çiçeği burnunda SÖZCÜ o sırada yaklaşık 125 bin satan bir gazete idi ve çalışanların çoğu da zaten Hürriyet'ten daha önce kovulan arkadaşlardı.
Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Nisan 2007'ye kadar SÖZCÜ diye bir gazete yoktu. Doğan Grubu bünyesinde medya patronu Aydın Doğan'a ait Gözcü gazetesi vardı. Grup içerisinde AKP'ye muhalefet yapan tek gazete idi.
İktidar baskısı altında ezilip bunalan büyük patron Aydın Doğan sonunda pes etti ve çareyi Gözcü'yü kapatmakta buldu!
İşten kovulan Gözcü ekibi yeni arayışlara girdi ve hemen ardından SÖZCÜ gazetesini çıkardı.
Gazetenin sahibi genç bir gazeteci, o zaman 36 yaşında olan Burak Akbay'dı.
Mehmet Şehirli'ye olumlu yanıt verdim... Bu süreç iki yıl kadar sürdü. Eski yazılarım artık her gün SÖZCÜ'de yayınlanıyordu.
Böyle bir olay Türkiye'de ve dünya basınında bir ilk idi. Daha önce hiç görülmemişti.
Gün geldi, üçüncü kitabı da bitirdim. Şimdi sırada bir gazetede yazmak vardı ve bana yer verecek tek gazete SÖZCÜ idi. Artık önümde yeni bir süreç başlıyordu. İki yıldan fazla bir süre herhangi bir gazetede güncel yazı yazmamıştım. Acaba yazı yazmayı unutmuş olabilir miydim, gazeteye katkım olur muydu!..
Ya da SÖZCÜ'de neler yaşayacaktım!..
Çünkü Hürriyet'teki baskı ortamı beni yıldırmıştı.
Acaba aynı olaylar SÖZCÜ'de olur muydu!
Burak Akbay ve genel yayın yönetmeni Metin Yılmaz güvence verdiler:
"Bizim kitabımızda öyle şey yazmaz."
Ve 13 Ekim 2009 günü ilk yazım çıktı.
Şimdi belki aklınızda sorular oluşur:
"Bu 15 yıl boyunca SÖZCÜ'deki yazıların konusunda gazete yönetiminden hiç uyarı aldın mı Sansür yaşadın mı Herhangi bir talimat veya baskı geldi mi"
İnanın, bu konularda en ufak bir ima bile olmadı. Ne yazdıysam gazeteye aynen girdi. Bir gün olsun genel yayın yönetmenimiz Metin Yılmaz'dan ya da patronumuz Burak Akbay'dan herhangi bir rica, istek, uyarı gelmedi.
15 yıldan bu yana her gün huzurla, istediğim gibi yazdım ve yazıyorum.
Bir köşe yazarı için en önemli şey, yazılarını herhangi bir müdahale ve baskı olmadan ya da olmayacağını bilerek özgürce yazabilmesidir.
Bir medya kuruluşu eğer iktidar baskısına açıksa, iktidar yalakalığı falan yapıyorsa, bilin ki patronu ya çıkar karşılığı satın alınmıştır ya da devletle ve hükümetle işleri, beklentileri vardır.