"Değerli kardeşim Sisi, sana bu mektubu Ankara'dan yazıyorum.
Ne mutlu bizlere ki birkaç günlüğüne bile olsa seninle aynı güzel havayı soluyacağız...
Hoş geldin.
Bizim için çok değerlisin.
Zamanında sana çok sövdük, acayip hakaretlerde bulunduk.
Onları Mısır basınından herhalde izlemişsindir.
Üzdüysek kusura bakma, biz böyleyizdir.
Bükemediğimiz eli öperiz! Şimdi sıra senin elini öpmeye geldi.
Herhalde biliyorsundur, bizim Recep Bey diye bir dünya liderimiz var.
Sen onun radarına girdin!
Allah hiç kimseyi onun radarına sokmasın, valla giren mahvolur.
Sağlam giren çürük çıkar, eşekten düşmüş karpuz gibi olur.
Recep Bey açar ağzını yumar gözünü, vurdukça vurur, hasmını duman eder.
Ne yapalım yani, onun bu yakıcı piyangosu sana da vurmuş oldu!
Sisi, sana katil dedi, darbeci dedi, diktatör dedi, aklına ne gelirse söyledi.
Hem de dünya liderimiz bu sözleri hiç çekinmeden neredeyse her gün, yurt dışında bile söylüyordu.
Şu sözleri de belleklere kazınmıştı:
"Onunla günün birinde aynı masaya oturursam kendimi inkar etmiş olurum!.."
Şimdi aradan uzun yıllar geçti, dün Ankara'ya geldin.
Sana yıllarca söven, hakaretler eden adam, seni karşılamaya havalimanına geldi.
Seni ne kadar önemsediğini dosta düşmana böyle göstermiş oldu, daha ne yapsın yani!
Sıradan bir cumhurbaşkanı olsan protokol gereği olarak seni Saray'ın bahçesinde karşılardı.
Sen onun geçmişte söylediği sözlere bakma kardeşim Sisi!
Bizim rahmetli cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel vardı, bilmem tanır mıydın...
Onun meşhur bir lafı vardı:
'Dün dündür bugün bugündür!'
Recep Bey şimdi aynı taktiği uyguluyor ama bunu acemice yapıyor:
'Dün hakaretler savurduğum adamla, işime gelirse bugün dost olurum.'
Ne güzel bir devlet yönetme anlayışı!