Reddedilen başkent Ankara

SEVGİLİ okurlarım, artık 'geleneksel' olan bazı yazılarımda geçmişteki önemli günlere değiniyorum çünkü yakın tarihimizi bile bilmeyen, öğrense bile unutan balık hafızalı bir topluma dönüştük.

Hele genç kuşaklar hemen hiçbir şey bilmeden yetişiyor.

Gerçek ne yazık ki böyle.

Örneğin sorsanız, hemen hiç kimse Ankara'nın nasıl başkent olduğunu, bazı ülkelerin o yeni başkenti tanımamak için nasıl direndiğini bilmez.

Bugün iç ve dış siyasi gelişmeleri bir yana bırakıp bu ilginç konuya bir kez daha değineyim...

Orta Anadolu'nun kerpiç evlerden ve birkaç mahalleden oluşan küçücük, ıssız, yolsuz, susuz ve çorak kasabası Ankara, zafer kazanan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12 Ekim 1923 günü, 101 yıl önce başkent ilan edilmişti.

Gazeteci abimiz rahmetli Mehmet Kemal o günlerin küçük Anadolu kasabasını "Türkiye'nin Kalbi Ankara" isimli kitabında şöyle anlatır:

"Otomobil falan yoktu, temel ulaşım aracı eşeklerdi. Eşeğini kaybedenler tarafından tellallar çıkarılır 'Eşek bulaan' diye bağırtılırdı..."

Şimdi geriye bakınca bu gibi olayları basite indirgemek, hatta sıradan bir şeymiş gibi küçümsemek mümkün!

Ama o sırada Türkiye'de akılalmaz şeyler oluyordu. Şimdi o geçmiş günlere çok kısaca, sırasıyla bakalım.

-9 Eylül 1922 Türk ordusu İzmir'e girip vatanı kurtardı.

-1 Kasım 1922 günü padişahlık (saltanat) kaldırıldı. Sarayında oturmakta olan son padişah Vahdettin, o hain ve onursuz adam, bir İngiliz zırhlısına binerek yurt dışına kaçtı ve padişahlık rejimi son buldu.

-24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması imzalandı, kapitülasyonlar kaldırıldı. Yeni Türk devletinin egemenliği dünya tarafından tanındı.

(Bu sırada son düşman askeri de Osmanlı'nın işgal altındaki başkenti İstanbul'dan ayrılmak zorunda kalmıştı...)

Ve Lozan'dan hemen sonra çok önemli iki adım atıldı:

-12 Ekim 1923... Tek maddelik bir kanun teklifi ile Ankara'nın başkent olması Meclis'te kabul edildi

-Ve hemen ardından 29 Ekim 1923, Cumhuriyet ilan edildi.

Temmuz 1923 Lozan'dan Ekim 1923'e uzanan yaklaşık üç aylık kısa bir süreç...

Lozan'ın imzalanması, Ankara'nın başkent olması ve Cumhuriyet'in ilanı...

Her şey adım adım gerçekleşiyordu.

Bundan sonra devrimler başlayacak, Türk Devleti ve Türk Milleti çağdaş uygarlığa doğru koşacaktı.

Ancak asıl ilginç süreç Ankara'nın başkent ilan edilmesinden sonra başladı.

Savaşta yendiğimiz emperyalist ülkeler Ankara'nın başkent olmasını tanımadılar.

Evet, resmen tanımadılar!

İşin bu boyutu fazla bilinmez...

Onların gözünde Türkiye'nin başkenti İstanbul'du ve er ya da geç yine öyle olacaktı!

O nedenle, Osmanlı'nın başkenti olan İstanbul'daki büyükelçiliklerini Ankara'ya taşımayı reddettiler.

Yeni Türk Devleti bunlara ısrarlı çağrılarda bulundu ama hep aynı yanıtı aldı:

"Siz beklemeye devam edin, belki yakında taşınabiliriz!.."

Dünya diplomasi tarihinde böyle bir küstahlık hiç olmamıştı!

Direnenlerin başını İngiltere çekiyordu.

Fransa, İtalya ve bazı başkalarının tavrı da aynıydı. O dönemde yapılan yazışmalar ve arşivler artık açık.

İstanbul'daki İngiltere Büyükelçisi Henderson, ülkesine şöyle yazıyordu:

"Ankara'nın başkent olarak kalması Mustafa Kemal'in plan ve ihtirasları için gereklidir. Ben bugünkü Büyük Millet Meclisi'nin iki yıllık ömrü olacağını ve Ankara'nın da iki yıl daha başkent olarak kalacağını sanıyorum. İstanbul'un çekim gücü fazladır ama Türk hükümetini tekrar Boğaz kıyısına çekebilmek için iki yıldan fazla bir zaman gerekebilir Büyükelçiliğimizi Ankara'ya taşımaya gerek yoktur."

Aradan iki yıl geçmiş, 1925 yılına gelmiştik

Ve Ankara'da sadece üç ülkenin, Sovyetler Birliği, Azerbaycan ve Afganistan'ın büyükelçiliği vardı.

Ötekiler direniyordu.

O kadar ki, İstanbul'da yaşayan bazı büyükelçiler ve elçilik görevlileri iş için Ankara'ya gelmek zorunda kaldıklarında istasyonda kiraladıkları vagonlarda yatıp kalkıyorlardı.