Özel okulda bir memur çocuğu...

Sevgili okurlarım, okullar açılmak üzere. Milyonlarca aile 'biz bu taksitleri nasıl öderiz' telaşında. Bugün sizi biraz geçmişe döndürüp o yıllardan söz etmek istiyorum. Bu nedenle ailemizin yaşam koşullarına da kısaca değinmek zorundayım.

1942 yılında Ankara'da doğdum. Bir de benden 4 yaş küçük kardeşim Refik ölaşan var.

Babam Umran ölaşan Meteoroloji'de çalışan bir devlet memuru idi. Ziraat Fakültesi mezunu ziraat yüksek mühendisi... Sonraki yıllarda 1960-1974 yılları arasında 14 yıl boyunca Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürü olarak görev yaptı.

Ancak şimdi anlatacağım gerçekler onun genel müdürlük dönemine değil, daha eski yıllara ait.

Annem Türkan ölaşan ev kadını.

Babamın devlet memuru maaşı dışında başka bir yerden hiçbir gelirimiz yoktu.

Sıhhiye'de, Adakale Sokakta üç katlı eski bir apartmanın birinci katında üç odalı bir dairede oturuyorduk.

Ev, kömür sobalı.

O zamanın koşulları uyarınca hemen hiçbir evde buzdolabı yok. Buz gerektiğinde yandaki komşudan rica ediyoruz.

amaşır makinesinin, bulaşık makinesinin, deterjanın, tuvalet kağıdının ne olduğunu bile bilmiyoruz. Bulaşıklar elde, çamaşırlar büyük leğenlerde yine elde sabunla yıkanıyor.

Yemekler tel dolapta tutuluyor. Ama bir günü geçerse sıcakta bozuluyor ve çöpe atılıyor.

Evimizin durumu ve yaşam koşullarımız özetle böyle...

★★★

Ama o yılların çok önemli bir özelliği vardı. Gıdamızı yeterince alıyoruz. Soframızda her öğün et var, meyve sebze var.

Pahalılıktan yakınan kimse yok.

Şimdi gelelim konumuza...

Gelelim ki, maaşı dışında hiçbir geliri olmayan bir memur ailesinin o zamanki durumuyla bugünkü memurları biraz bile olsa kıyaslamak mümkün olsun!

★★★

1953 yılında ilkokulu bitirdikten sonra annemle babam beni Ankara Koleji'ne vermeye karar verdiler. Bugünkü adıyla TED (Türk Eğitim Derneği) Ankara Koleji.

Kayıt işlemi yapılınca babam hiç unutmadığım bir nasihat verdi.

"Bak oğlum, bizim bütün amacımız senin iyi bir yabancı dil öğrenmendir. Kolej iyi okul, ama paralı. Senden beklediğimiz derslerine çalışıp iyi bir öğrenci olman. Aksi takdirde vereceğimiz paralar boşa gider."

Böylece ortaokul hazırlık sınıfına başlamış oldum. Bu süreç 1960'da liseyi yine aynı okulda bitirene kadar devam etti.

Kolej gerçekten iyi bir okulmuş çünkü ilk yılın sonunda İngilizceyi öğrenmiştik. Yabancı İngiliz hocalar vardı, bu iş onların sayesinde oldu.

★★★

Okul paralıydı ama ailemiz okul taksitleri konusunda hiçbir zorluk çekmedi. Tam anımsamıyorum ama okulun yıllık ücreti 300 lira dolaylarında idi. O yıllara göre iyi para...

Evimiz okula yürüme mesafesindeydi. Dolayısıyla adına servis ücreti denilen kazıklar bize dokunmadı!

Okulda öğle yemeği paralıydı. Tasarruf olsun diye annem her gün öğle yemeği olarak soğuk bir şeyler hazırlar ve öğlen tatilinde sınıftan çıkmadan onu yerdim. Dolayısıyla servis ücreti de, öğle yemeği parası da yoktu. Evi uzakta olan öğrencilerin okula gidiş gelişi belediye otobüsleriyle olurdu.

Yani bugün olduğu gibi öğrenci aileleri bu iki konuda soyulmazdı.

Ankara Koleji'nde okuyan öğrencilerin çoğu arkadaşımdı ve babalarımız çoğunlukla devlet memuru idi.

★★★

Benden dört yıl sonra Ankara Koleji'ne kardeşimin kaydı da yapıldı. Böylece bizim eve yeni bir taksit daha çıkmış oldu!

Savurganlık hiçbir zaman yapmadık, bir gün bile yemeğimizden tasarruf etmedik.

Belki inanmayacaksınız ama etsiz yemek yediğimiz bir sofradan kalktığımızı hiç anımsamıyorum. Kardeşimden sonra da bu gerçek hiç değişmedi.