Kurtar bizi sayın komisyon!

Sevgili okurlarım, hangi akla hizmetse bunlar Meclis'te son derece 'görkemli' bir komisyon kurdular. İktidarın 'terörsüz Türkiye' özlemini gidermek için ilk çare bu komisyon olacaktı.

Milletvekillerinden oluşan bu yeni icadın ismi de doğrusu pek muhteşemdi.

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu.

Böyle isme can kurban...

Öyle ya, sayın komisyonumuz kurulacak, böylesine görkemli ismi sayesinde 86 milyon nüfusu aynı çatı ve aynı görüşler altında birleştirecek ve terör örgütünü bu yolla yok edecekti.

Böylece aramızda hem milli dayanışma oluşacak, hem de kardeşlik ve demokrasi dört dörtlük bir biçimde gerçekleşecekti.

Bunu kim önerdiyse ona helal olsun!

Son yüzyılın inanılmaz buluşuydu bu.

★★★

Sayın komisyonumuzun başkanlığını Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yapacak, başta terör olmak üzere memleketin bütün sorunlarını çözecekti.

Ancak önlerinde ciddi bir engel vardı.

Bakalım bizim Apo bu konuda neler söyleyecek, ortaya nasıl bir tavır koyacaktı...

Daha haftalar önce bu konularda birkaç uyarı yazısı yazmak zorunda kalmıştım.

"Ey ahali herkes şunu iyi bilsin, Türkiye'de bir işin olması istenmiyorsa o konuyla ilgili olarak mutlaka bir komisyon kurulur. Yani iş komisyona havale edilir. Komisyon çalışmalarına büyük bir hızla başlar ama bir süre sonra üyeler arasında fikir ayrılıkları ortaya çıkar ve iş böylece biter. "

Yani bu işin daha da öz Türkçesiyle komisyon işi çocuk oyuncağına döner ve ortaya hiçbir sonuç çıkmaz.

İşin sonunu da aynen şöyle vurgulamıştım:

"Bu komisyondan civciv çıkacak kuş çıkacak!"

★★★

Komisyonumuz haftalardan beri olanca hızıyla çalışıyor. Bir sürü insanı huzurlarına çağırıp dinlediler. Her kesimden herkes kendince ahkâm kesti, kafasına göre konuştu.

Hatta komisyon temsilcisi milletvekillerinden oluşan üç kişilik bir heyet İmralı'ya götürüldü.

Bunlar orada Apo'nun huzuruna kabul edilme onuruna sahip oldular!

Apo bu yeni serüvende her zaman olduğu gibi en önemli adamdı.

O kadar ki 'Türk milliyetçisi Devlet Bey' bile "Keşke ben de İmralı'ya gitmiş olsaydım" falan gibi laflar etmeye başladı.

Aslında gitmesine hiç gerek yoktu.

Bu süreci başlatan zaten kendisiydi.

Günün birinde durup dururken Meclis'te DEM milletvekillerinin yanına gidip ellerini sıkan ve Kürtçü partiye bu yolla dostluk mesajını ileten de kendisiydi!

★★★

Anlaşıldığı kadarıyla Devlet Bahçeli'ye bu konuda çok özel bir devlet görevi verilmişti.

Dikkat etmişsinizdir, bütün bunlar olurken Recep Tayyip hiç ağzını açıp konuşmuyordu. Belli ki bu görevi küçük ortağına vermiş ve o da işin sorumluluğunu belki isteyerek, belki de istemeyerek üstlenmek zorunda kalmıştı.

Her gün her konuda bol kepçe konuşan, atıp tutan ve değerli fikirlerini kağıttan okuyan Recep Tayyip'in bu konudaki suskunluğu acaba nedendi

İşin taşeronluğunu niçin küçük ortağına yüklemişti

Bu soruların yanıtını bilen hiç kimse yok.

Her zaman söylerim, bizim memleket her çeşit palavraya her zaman açıktır.

Bu konuda da aynı şeylere tanık olduk.