Sevgili okurlarım, dün 12 Eylül darbesinin 44. yılı idi...
12 Eylül, aradan bunca uzun süre geçmiş olmasına karşın günümüzde bile tartışılıyor.
O dönemi yaşamayan ve bilmeyen genç kuşaklar üzerinde özellikle "Darbe karşıtı baskılar" oluşturuluyor.
Oysa olay çok farklıydı.
AKP iktidarından yükselen "darbe anayasasını değiştirelim" feryatları günümüzde yeri göğü kaplıyor.
12 Eylül öncesini yaşamayanlar doğal olarak bilemez. Türkiye, 12 Eylül öncesinde hiç görülmemiş olaylara tanık oluyordu.
Toplum devrimciler ve ülkücüler olarak ikiye bölünmüş, kanlı bıçaklı, silahlı kavgalar ve cinayetler yoğunlaşmıştı.
Mahalleler, semtler, sokaklar, okullar, üniversiteler, öğrenci yurtları, hatta hastaneler, aklınıza gelen her yer bu kesimler tarafından parsellenmiş ve el konulmuştu.
Buna meslekleri de ekleyin. Öğretmenler, üniversite hocaları, doktorlar, hatta polis bile bölünmüştü.
Poliste ülkücülerin örgütü Pol-Bir, devrimcilerin örgütü Pol-Der kurulmuştu. Çeşitli olaylarda polis bile kendi arasında çatışmaya girerdi.
Bir tarafta devrimciler vardı ve bütün ilerici güçler onlardan yanaydı.
Karşı taraf onları "komünist" olarak tanımlardı.
Devrimciler ise ülkücü kesimi "komando, faşist" olarak adlandırırdı.
Türkiye'de her gün bombalar patlıyor, işgal ve boykot eylemleri sürüp gidiyor ve en acısı, insanlar öldürülüyordu. Eğitim bitmişti. Cinayetsiz, bombasız, soygunsuz gün yoktu.
Herkes öldürülüyordu. Toplum birbiriyle boğazlaşırken ortada devlet otoritesi kalmamıştı.
Ülkeyi yönetenler dahil hiç kimsenin can ve mal güvenliği de kalmamıştı.
Üstelik siyaset tıkanmıştı. O kadar ki, aradan aylar geçmesine karşın Meclis yeni cumhurbaşkanını seçemiyordu.
12 Eylül darbesi işte bu koşullarda gerçekleştiği zaman, herkes derin bir nefes aldı.
Belki inanmayacaksınız ama en önde gelen demokrasi havarileri bile darbeye alkış tuttu.
Şimdi bakıyoruz, özellikle bu AKP kesimi 12 Eylül'ü her gün lanetliyor, tu kaka ilan ediyor. Bunu yapmak kolay çünkü işin esasını ya bilmezler, ya da çarpıtırlar!..
Çünkü onların hiçbiri o dönemde piyasada yoktu. Bazıları o sırada henüz ana rahmine bile düşmemişti.
Ama o günlerde durum farklıydı. Tüm millet, birbirleriyle vuruşanların çoğu bile darbeyi alkışlıyordu
Silahlar susmuştu, bombalar artık patlamıyordu.
Toplumun can ve mal güvenliği sağlanmıştı...
Yasama ve yürütme görevi darbeyle birlikte kurulan ve beş komutandan oluşan Milli Güvenlik Konseyi'ne devredildi.
Başkanı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, üyeler Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun.
Sonrasında Evren 7 yıl için cumhurbaşkanı seçildi.
Zaten ne olduysa darbeden sonra oldu.
Kısa sürede özel mahkemeler kuruldu, 230 bin kişi yargılandı, cezaevlerinde işkenceler hortladı ve idam cezaları birbirini izledi.
(24 adi suçlu, 15 sol ve 8 sağ görüşlü ile bir ASALA Ermeni terör örgütü militanı) olmak üzere toplam 48 kişi kısa sürede idam edildi.
Şimdi tartışılacak bir konu varsa 12 Eylül'ü değil, sonrasını tartışmak gerekir.
Türkiye işin sonrasında gerçek anlamda bir faşist rejime sürüklendi.
Basın özgürlüğü yok edildi.
Yazılar ve haberler sıkıyönetim komutanlıkları tarafından yasak ediliyordu.
Yasak emirleri genelde telefonla tebliğ edilirdi. Hiçbir tutarlı gerekçe olmazdı.
Bunun sonucu olarak basın ister istemez magazine, baldır bacak vaziyetlerine, çıplak kadınlara yöneldi ve yozlaştı.
12 Eylül rejiminin Türkiye'ye verdiği en büyük zararların yanında bence bu gerçek gelir.
12 Eylül yönetimi tarafından kurulan Kurucu Meclis, bir anayasa hazırladı. Uzmanlar tarafından hazırlanan anayasa 1982 yılında halkoyuna sunuldu ve yüzde 90'ın üzerinde bir oy oranıyla kabul edildi.
Referandumda herhangi bir baskı ve sayım hilesi yoktu.
Anayasalar elbette dokunulmaz, kutsal metinler değildir. Değiştirilmesi her zaman mümkündür.
Ama biz Türkiye'de bu işin de cılkını çıkardık.
Elimdeki bilgilere göre, 1982 anayasası bugüne kadar çeşitli zamanlarda tam 23 kez değiştirildi.
Başlangıç hükümleri dahil anayasa tam 110 kez değiştirildi.
Her yapılan değişiklik öncesinde slogan aynıydı: