Bir Atatürk'e suikast davası
Sevgili okurlarım, memlekette olanı biteni bütün gücümüzle izlemeye çalışsak da aklımız almıyor.
Bu iktidar ne güzel düşünmüştü!..
Astığı astık kestiği kestik olacaktı!
Bunu sağlamanın birinci koşulu ise yargıyı ele geçirmekti.
Ele geçirmek derken yargının en üst düzeyleri dahil bütün kademelerini kastediyorum...
Ve bunu (ne yazık ki) büyük ölçüde başardılar.
Günümüzde olanları gördükçe aklıma geçmişten bir olay geliyor.
1930'lu yıllardayız.
Dönem Atatürk dönemi...
Ali Saip Ursavaş isimli bir milletvekili var. Sözü geçen bir adam.
Birinci Dünya Savaşına katılmış, Milli Mücadele döneminde Urfa'da Jandarma Tabur Komutanı olarak Fransız işgalcilere karşı savaşmış, Konya İstiklal Mahkemesinde başkan olarak görev yapmış, vatan hainlerini ve isyancıları yargılamış...
Milli Mücadele dönemindeki başarıları nedeniyle kendisine İstiklal Madalyası verilen bir kahraman.
Binbaşı rütbesiyle emekli oluyor.
Soyadı Atatürk tarafından verilen Ursavaş 1922 yılında ikinci Meclis'te ve sonraki dönemlerin çoğunda Urfa milletvekili.
Kavgacı ve silahşor bir adam.
Günün birinde tutuklanıyor.
Tanıyan ve tanımayan herkes olanları hayretle izlemeye başlıyor.
İddia çok ağır.
Atatürk'e suikast.
Dokunulmazlığı kaldırılıyor...
Yargılama Ankara'da Ağır Ceza Mahkemesinde yapılıyor.
Herkes bu milletvekiline çok ağır bir ceza verileceğini tahmin ediyor.
O dönemde geçerli olan yasalarımız uyarınca belki de idam...
Nitekim savcı da mahkemeye suikast iddiasına ilişkin olaylar ve tanıklar sunuyor ve idamını istiyor.
Dava devam ederken Türkiye adeta birbirine girmiş durumda...
Bir yanda tutuklu sanık Ali Saip'i şiddetle eleştirenler, öbür yanda ise onu savunup suçsuz olduğunu söyleyenler...
Savunanların başında Ali Saip Ursavaş'ın avukatı Hamit Şevket İnce geliyor.
Hamit Şevket İnce o dönemin en ünlü ve savunmaları ses getiren avukatı.
Duruşmalarda bir sürü trajik sahneler oluyor.
Suikast davası o dönemde basında büyük ses getiriyor.
Bir yanda savcılık iddianamesi, öbür yanda savunmalar...
Ve günün birinde duruşmaların son aşamasına geliniyor.
Sonuçta karar açıklanıyor:
Beraat.
Sevgili okurlarım, Türkiye'de o yıllarda ses getiren bu suikast davası bize bir şey gösteriyor.
Demek ki böyle bir kararı verebilen Türk yargısı Atatürk döneminde hem bağımsız, hem de tarafsızmış.
Kararını en yüksek makamdan emir ve talimat almadan vermesi mümkün olabiliyormuş.
Şimdi bir düşünün...
Ve günümüzde birinin, bir manyağın (Allah korusun) Recep Tayyip'e