'En büyük ödül'ün bedeli

Genç yaşta Oscar kazanmak, kariyer zirvesine ışık hızıyla çıkmak...

Evet. Ama o ışığın arka planında neler var...
26 yaşında 'en iyi kadın oyuncu' Oscar'ını kucaklayan Gwyneth Paltrow, katıldığı bir podcast'te 'en büyük ödül'ün hissettirdiklerini anlatıyor:
"Gerçekten çok hırslıydım. Çok çalışıyordum ama tam olarak neyin peşinde olduğumu da bilmiyordum. Sadece başarılı olmak ve saygı görmek istiyordum. Çok hızlı ilerleyen bir yoldaydım. Her şey çok çabuk gelişti, sanırım büyürken yaşadığım bazı zorlukları başarı elde ederek aşmaya çalışıyordum."
Ve sonra Oscar geliyor:
"Oscar'ı kazanmak bende küçük bir kimlik krizine yol açtı, çünkü en büyük ödülü kazandıysan, sonra ne yapman gerekiyor Nereye gitmen gerekiyor Gerçekten zordu."
Peki ya ödül gecesi ve takip eden günlerdeki ilgi fırtınası...
Paltrow, "sarsıcı, hatta açıkçası sağlıksız" diyor ve o karmaşayı şöyle tarif ediyor:
"Bu delilik, dedim. Ne yapacağımı bilmiyorum. Hangi yöne gideceğimi bile bilmiyorum. Her şeyin fazla geldiği bir dönemdi. Ama aynı zamanda, asla geri vermek istemeyeceğim kadar harika bir deneyim." Yine de büyük soruları tetikliyor: "Şimdi ne yapacağım Nereye gideceğim Başarıyı nasıl sürdüreceğim"
Kısacası, ödül yalnızca mesleki değil, duygusal bir boşluğu da kapatabiliyor.
Parıltı muazzam ama özellikle genç yaşta kazananlar için, yaşattığı kimlik krizini aşmak ve çıtayı başkalarının değil, kendinin belirlemesi gerektiğini hatırlamak çok önemli.

Haberin Devamı

Ayrılık beni paramparça etti


Aynı podcast'te Gwyneth, Brad Pitt ile olan ilişkisini de anlattı:
"Brad'le 'Seven' filminin setinde tanıştım, 22 yaşındaydım. Amerika'nın en yakışıklı film yıldızı olduğunu herkes biliyordu. 'Seven'da küçük bir rolüm vardı, set günü geldiğinde kalbim göğsümden fırlayacak gibiydi. Brad'le tanışacağım için çok heyecanlıydım. Bir de çocukluğumdan beri hayran olduğum Morgan Freeman vardı tabii.