Türkiye Yüzyılı bir türlü başlayamıyor

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç kamuoyunda büyük hayal kırıklığı yaratan 10. Yargı Paketini "vatandaşlarımızın adalete olan güvenini en üst noktaya taşıyacak" sözleriyle sundu "Hukukun üstünlüğünü esas alan, gecikmeyen ve öngörülebilir bir adalet sistemi vizyonuyla" çalışmalarına devam edeceklerini söyledi.

Bakan Tunç 10. Yargı Paketi'ye yetinmedi, "Türkiye Yüzyılını Adaletin Yüzyılı yapacağız" vaadinde bulundu.

Yok, ben Bakan Tunç'un 10. Yargı Paketinin fazileti hakkındaki sözü üzerine yazmayacağım. Adalet konusundaki yüksek volümlü 'Adaletin Yüzyılı yapacağız" vaadi üzerine de yazmayacağım.

Sonuçta adalet, yargı, hukuk, hukukun üstünlüğü alanlarında en kallavi vaatleri Bakan Tunç'un selefi Sayın Abdülhamit Gül yapmıştı. Okunabilecek bütün meydanları arş-ı âlâyı titretircesine okumuş, geriye söylenecek tek bir söz bırakmamıştı.

Gül'ün bakanlığı döneminde verdiği vaatlerin dörtte biri gerçekleşseydi, söylediği on sözünden birini uygulamaya koydursaydı bugün mesela en basit örnekle cezaevlerinde bu kadar doluluk olmazdı.

Bakan Gül'e göre "2019 yılı yargıya güven yılı" olacaktı. (28 Şubat 2019)

Bakan Gül'e göre "Aslolan tutuksuz yargılamaydı, tutuklama istisnai" bir durumdu, hakimler "deliller toplanmış, yeri yurdu belli, kaçma şüphesi olmayan kişilerle ilgili 'hadi tutuklayayım" dememeliydi. (10 Eylül 2020)

Gelişigüzel tutuklamalarla büyük mağduriyetler oluştuğu için Adalet Bakanlığı "tutuklama için somut delil şartı" getiriyordu. ( 9 Mart 2021)

Ceza İşleri Genel Müdürlüğünde düzenlenen toplantıda yargıçlara şöyle seslenmişti:

"Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun, bizim yargıçlardan, yargı mensuplarından beklediğimiz budur. Şu ne der bu ne der, adliyeye gelen insan şöyle telkinde bulundu, şu nasıl bakar, konjonktüre uygun mu Arkadaş yargı konjonktüre bakmaz, yargı hatıra bakmaz, yargı birilerinin dediğine bakmaz, dosyaya bakarak vicdanınıza göre karar verin." (12 Kasım 2020)

Bakan Gül, Adalet Bakanlığınca düzenlenen Masumiyet Karinesi ve Lekelenmeme Hakkı başlıklı toplantıda da yargıçlara "84 milyon vatandaşımızın dünya görüşü, mezhebi, meşrebi, etnik kimliği ne olursa olsun şerefi, onuru, itibarı devlete emanettir. İnsanların lekelenmeme hakkı vardır ve bütün insanlığın hakkıdır" demişti. (8 Kasım 2021)

Daha da önemlisi Bakan Gül göreve gelir gelmez "güven veren bir adalet sistemi inşa edeceğini ve yargının lügatından pardon sözünü" kaldıracağını söylemişti. (30 Kasım 2028)

2019 yılının yargıya güven yılı olacağı vaadinde bulunan Bakan Gül, 2022 yılının ilk ayında daha önce hiç böyle bir vaatte bulunmamış gibi "2023 yılının adalet alanında bir milat olacağını, reformların vatandaşlara dokunduğu güven veren bir adalet sisteminin inşa edildiği bir sene" olacağı vaadinde bulunmuştu.

Bu açıklamaların eşliğinde yargı, tarihinde hiç olmadığı kadar siyasallaştı, adalet sistemi sistematik bir şekilde mağduriyet oluşturdu, neticede yargıdaki siyasallaşmanın geldiği vahim boyut ortada. Anadolu Ajansının servis ettiği İBB soruşturmasında İstanbul ve Adana'da gözaltına alınan belediye başkanlarının, siyasetçilerin ve bürokratların tek sıraya dizilerek adliye sevk edilmelerini gösteren video ülkemizdeki hukuk sisteminin nasıl olduğunu gayet açık bir şekilde ortaya koyuyor.

Dolayısıyla Bakan Tunç'un 10. Yargı Paketini "vatandaşlarımızın adalete olan güvenini en üst noktaya taşıyacak" sözleriyle sunmasının ve "Adaletin Yüzyılı yapacağız" vaadinin siyasi söylemin ötesinde bir anlam taşıdığını düşünmüyorum.

Ne diyecek, yargıyı çok güzel siyasallaştırdık mı diyecek Yargının bağımlı hale gelmesinin ülkemizde yarattığı vahim tabloyu mu kabullenecek Adalet sistemi çöktü mü diyecek İyi bir devlet yönetiminde cezaevleri bu kadar dolmaz mı diyecek Dünyanın hiçbir yerinde ortalama yılda bir kez yargı paketi çıkmaz, hiçbir ülkede iki yılda bir infaz düzenlemesi yapılmaz mı diyecek