Suçun kaydını alan ve dışarıya bırakan bir infaz sistemimiz var
Hayatının baharında, çiçeği burnunda bir yıllık gencecik polis memurumuz Şeyda Yılmaz, 19 yaşına "26 suç kaydı" sığdıran bir suç makinası olan Yunus Emre Geçti tarafından vurularak öldürüldü. Öncelikli olarak Şeyda Yılmaz'a Allah'tan rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Hepimiz çok üzüldük, yüreklerimiz dağlandı ama ateş düştüğü yeri yakacak.
Tam bir trajediyle karşı karşıyayız.
Yunus Emre Geçti, polis memuru Şeyda Yılmaz'ı polisten ele geçirdiği silahla şehit etmesi bir trajedi değil de nedir
Şeyda Yılmaz bir yıllık polis memuru, mesleğinde yeni. İçişleri Bakanlığına, devlete sorulacak elbette pek çok soru var. 19 yaşında, henüz askere bile gitmeyen bir Yunus Emre Geçti kendisini yakalamak isteyen polis ekiplerine direndi, arbede çıkardı, çıkan arbedede bir polis memurunun belinden silahını aldı, aldığı silahla bir polis memurumuzu şehit etti.
Kolluk kuvvetimiz sonra saldırgan Yunus Emre Geçti'yi yakaladı, başına siyah çöp poşetini geçirdi ve hayvan nakil aracıyla adliyeye götürdü teslim etti. Şimdi gencecik polisimizi şehit eden bu alçağa ne yapılsa yeridir diye düşünenler az değildir; eti lime lime çekilerek öldürülse kimsenin yüreği soğumaz.
Ama yine de gereken bu mudur Devlet şimdi böyle yapınca gücünü, büyüklüğünü göstermiş mi oldu
Devletin polisinin belinden silahını alma cüreti gösteren bir alçağa gününü göstermiş mi oldu
Açıkça ifade edeyim mi bu hamasetten başka bir şey değildir. Devlet gücü de böyle gösterilmez.
Devlet gücünü, ciddiyetini kurumlarıyla, kurumlarının ciddiyetiyle, liyakat ve ehliyet sahibi devlet memurlarıyla ortaya koyar.
Bunun lamı, cimi yok; iktidar, İçişleri Bakanlığı, devlet bunu ciddi ciddi düşünmesi gerekiyor. Daha iyi eğitim verilmesi, operasyonlara daha tecrübeli memurların görevlendirilmesi gerekmiyor mu
Şimdi madalyonun diğer yüzüne gelelim.
19 yaşındaki katil Yunus Emre Geçti'nin kabarık bir suç kaydı olduğunun ortaya çıkması haklı olarak kamuoyunun tepkisini çekti.
Acı gerçek şu, Şeyda Yılmaz motosiklet çalarken yakalanıp, karakoldan firar eden Yunus Emre Geçti'yi yakalasaydı sonuç ne olacaktı Yunus Emre Geçti'nin hayatında "suç kaydının 27'den 28'e çıkmasından" öteye bir şey değişmeyecekti. İfadesini verecekti, belki birkaç gece gözaltında kalacaktı sonra elini kolunu sallaya sallaya aramızda dolaşmaya, kaldığı yerden suç işlemeye devam edecekti.
Geçti, "kasten yaralama, "gasp, "cinsel taciz", "yağma", "mala zarar verme", "uyuşturucu" gibi suçun her türlüsünü işlemiş. Resmen suçlardan CV oluşturmuş kendisine.
Bu kadar çok suç işlediği halde cezaevine girmemiş. Anne Pınar Geçti duruma isyan ediyor:"26 suçtan benim çocuğumun kaydı var niye devlet bunu almadı Niye devlet bunu götürmedi Niye düne kadar elini kolunu salladı. O kadar ben devlete yalvardım. O kadar karakollara gittim. O kadar her şeyi söyledim. Bu çocuk madde bağımlısı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor. Bunların hepsini söyledim ben. Bunları hepsini söyledim ben. Yine ben çocuğumun yerini söyledim. Yine çocuğumun ben yerini söyledim, buldurdum."
Evet, Yunus Emre Geçti'nin 26 suçtan devlette kaydı var ama bu suçların hiçbirinin bizim ceza infaz kanunumuzda "yatarı" yok maalesef. Devlet işlediği suçların kaydını almış sadece.
Hırsızlık suçunun cezası 1 ila 3 yıl. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "uyuşturucu, madde bağımlığı suçuyla terör birbirine benzer" nitelemesi yaptığı uyuşturucu kullanma, satma suçunun cezası maalesef 2 ila 5 yıl.
TCK'ya göre "uyuşturucu kullanma, satma", "hırsızlık", "gasp", "adam yaralama" suç, cezası da var; polis suçluyu yakalıyor, karakolda ifadesini alıyor, işlediği suçu kaydediyor, suç siciline işliyor, gözaltı yapıyor, daha ötesine geçemiyor, çünkü suçun cezanın uygulanmasına gelince "elde var sıfır" oluyor.
Kamuoyunda