Meğer yine bir gerçek 'fevkaladenin fevkinde' gizlenmiş!

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki akşam kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada ABD gezisiyle ilgili "fevkaladenin fevkinde başarılı geçmiştir" diyerek son noktayı koydu. Elbette ki "başarı" ve "başarısızlık" çoğu zaman göreceli kavramlardır. Bu iki olgunun tanımı, kişilerin bakış açısına, zamana ve beklentilere göre değişebilir. Kısa vadede başarısız gibi görünen bir adım uzun vadede büyük bir başarıya yol açabilir ya da tam tersi. Büyük bir başarı gibi görünen bir anlaşmanın, eylemin, hamlenin kısa bir süre sonra olağanüstü bir başarısızlık, hüsran olduğu ortaya çıkabilir.

Bu nedenle "başarı" ve "başarısızlık" mutlak kavramlar olmaktan çok bağlamına göre değişen göreceli kavramlardır.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan da hem bir siyasi lider olarak kendi itibarı açısından hem de ülkenin sorumluluğunu taşıyan bir devlet başkanı olarak uzunca zamandır ABD Başkanı Trump'la görüşmeyi bekleyen biri olarak umutlarla ve endişelerle gitti.

Bu görüşmeden aslında bekliyordu ve ne beklemiyordu bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve birkaç kurmayının dışında kimse bilmiyor.

Beyaz Saray'daki görüşmenin yaklaşık 2 saat 20 dakika sürmesi 'fevkaladenin fevkinde' bir başarıdır ama ABD Başkanı Trump'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hitaben "Hileleri seçimleri herkesten daha iyi bilir" sözleri ve yine Rahip Brunson'ın serbest bırakılmasıyla ilgili "Ben devreye girmeden önce 35 yıl ile yargılanıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı aradım, o da Rahip Brunson'u serbest bıraktı" sözleri fevkaladenin fevkinde bir fiyaskoydu. Ülkemiz adına da üzücü. Trump Brunson meselesiyle ülkemizin hukuk devleti olmadığını, ülkemizde hukuk sisteminin nasıl çalıştığını, yargıçların iktidarın ilgilendiği davalarda kararlarını nasıl verdiklerini, yargıdaki siyasallaşmasının hangi boyutlarda olduğunu, iktidarın yargıyı nasıl araçsallaştırdığını bütün dünyaya duyurdu.

Bir dost bir dosta bunu yapar mı Yapmaz elbette ama Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yürekten 'dostum' dediği Trump bunu yaptı maalesef.

ABD Başkanı Trump'ın Erdoğan'ı kapıda karşılaması 'dostluk' vurguları yapması güzel, bu görüşme Türkiye ABD ilişkilerinde bir dönüm noktası olabilir mi bunu zaman gösterecek elbette.

ABD ziyaretinin en önemli maddesi CAATSA yaptırımlarının kaldırılacak olması. CAATSA yaptırımlarını getiren yine Trump'tı. Ülke çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir lider 'dostluk' falan dinlemiyor nitekim. Türkiye Rusya'dan S-400 hava savunma sistemi alınca dönemin ABD başkanı olarak Trump Aralık 2020'da Türkiye'ye CAATSA yaptırımlarını uygulamaya başlamıştı.

Şimdi CAATSA yaptırımları kalkacak, Türkiye yeniden ABD'den F-35 alacak ama Trump bunu da şarta bağladı. Gayet üst perdeden bir tonla "İstersem bunu kolayca yapabilirim. Belki olur, belki olmaz. Bu, onun (Erdoğan'ın) bizim için yapacaklarına bağlı" diyerek Türkiye'nin yeniden F-35 savaş uçağı programına dahil edilmesi için yapması gereken ev ödevini de açıkladı; Ankara ABD'nin hedeflerin destek verecek, Rusya'dan enerji ithalatını kısacak…

Dolayısıyla fevkaladenin fevkinde başarı kriteri nereden baktığınıza bağlı.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan baktığı yerden "fevkaladenin fevkinde bir başarı" görüyor olabilir. Sonuçta ülkenin ekonomisiyle ilgili de helikopterinin penceresinden gördüklerini söyleyerek ülkemizde ekonomik krizin olmadığını söylemişti:

"Hani ekonomide her taraf çökmüştü, batmıştı. Helikopterden o yolları gördüm, araçlar, otomobiller, otobüsler, kamyonlar, TIR'lar tıklım, tıklım, yollar dolu. Bu da bir şeyi gösteriyor, ekonomik canlılığı." (22 Eylül 2022)

Ben ise asıl ABD gezisinde ortaya çıkan fevkaladenin fevkindeki bir gerçeği yazmak istiyorum.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kokpitinde verdiği pozla adının KAAN olacağını açıkladığı, iktidarın seçim propagandası olarak kullandığı, 'yerli ve milli' diyerek yeri göğü inlettikleri Türk yapımı bir motorla uçağını duyurdukları Milli Muharip Uçağımız KAAN'ın motorunun "yerli ve milli" değil baya baya Made in ABD olduğunu açıkladı, dedi ki:

"Şu anda almayı beklediğimiz F-35 ve KAAN'ın motorları var. ABD Kongresi'nde bekletiliyor ve lisansları durmuş durumda. Onların lisanslarının hayata geçirilmesi ve motorların gelmesi lazım ki KAAN'ların üretimi başlayabilsin. Bizim ABD ile olan ilişkimizde sınırlamaların olması, bizi ister istemez uluslararası sistemde daha farklı arayışların içerisine itecek."

KAAN'ı uçmasını sağlayacak olan, hayati öneme sahip olan asıl parçası meğerse ABD ürünüymüş, yerli ve milli değilmiş. Hani uçağın bütün kaportası ABD ürünü olsa önemli değil. Kaportası ABD olsaydı bu kadar önemli olmaz, KAAN'ın yerli ve milli olmasına halel getirmezdi ama uçağın kalbinin ABD üretimi olması yerlilik ve milliliğini bozar, bozmaz mı